Daha öncede anlattığımız
gibi sosyal durumun insan
davranışları üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar fazladır. Peki sosyal
durum derken tam olarak neden bahsediyoruz? Böyle bir tanımı yapmanın birkaç
farklı yolu vardır. Bunlardan bir tanesi, sosyal durumun insanlar için ne kadar
ödüllendirici olduğu gibi, bu duruma ait nesnel özellikleri belirlemek ve daha
sonra belirlediğimiz özellikleri takip eden davranışları belgelemektir.
Ä°nsan
davranışlarını anlamak için, yalnızca çevrenin pekiştirici özelliklerini yani,
çevredeki olumlu yada olumsuz olayların belirli davranışlarla ne şekilde
özdeşleştirildiğini değerlendirmenin yeterli olduğunu savunan ve davranışçılık olarak adlandırılan bu
kavram bu yaklaşımı benimsemiştir. John
Watson ve B.F Skinner gibi
davranışçı psikologlara göre, insanların bütün davranışlarının organizmanın
çevresindeki ödül ve cezaların incelenmesi yoluyla anlaşılabileceği, duygu ve
düşünme gibi öznel durumların ise araştırılmasına gerek yoktur.
Davranışçılar,
düşünme, biliş ve duygu gibi konular üzerinde durmazlar, çünkü bu kavramların
çok zihinsel olduğunu gözlemlenebilir davranışla aralarında yeterli bağlantı
olmadığını düşünürler. Kendine özgü bir yalınlığı olan davranışçılık oldukça
geniş bir davranış yelpazesini açıklayabilir fakat insanın edindiği toplumsal
deneyimlerin temelinde yatan biliş, duygu ve düşünme ele alındığında sosyal
dünyanın anlaşılmasında yetersiz kaldığı görülmüştür. Gözlemlerimi bir olayın
yalnızca fiziksel özellikleriyle sınırlı tutarsak sosyal davranışlarımızı tam
olarak anlayamayız. Çevrelerindeki dünyayı nasıl algıladıklarını görmek için,
bir durumu, bu durumun içindeki insanların gözlerinden görmemiz gerekmektedir.
İnsanların
sosyal durumları yorumlaması ve anlamlandırması için yapılan vurgunun temelinde
Gestalt psikolojisi olarak
adlandırılan yaklaşım yatmaktadır. İlk olarak insanların fiziksel dünyayı nasıl
algıladıkları üzerine bir kuram olan bu kavram, bir nesnenin nesnel ve fiziksel
özelliklerinin nasıl bir araya geldiğini değil, aksine nesnenin insan
zihnindeki öznel görünüşünün incelenmesi gerektiğini savunur.
Bir
kuramcı olarak Lewin, cesur bir adım
atarak Gestalt ilkelerini nesnelerin
algısından öteye taşıyarak sosyal algıya, yani insanların başka insanları ve
onların güdülerini, davranışlarını ve niyetlerini algılayışına
uygulamıştır. İnsanların bir sosyal
durumu nasıl algıladıklarını görmek için onların bakış açılarını benimsemek
gerektiğini tam olarak anlayan ilk bilim insanıdır. Kısa bir süre içerisinde
ise, sosyal psikologlar da öznel durumları ele almanın önemine odaklanmaya
başlamışlardır.