Antropolojide işlevselcilik, kültürel unsurların işlevlerini, birbirleriyle ve
bütünle olan uyumunu irdelemektedir. Bu yaklaşımı ele alan antropologlar uzun
süreli alan araştırmaları yaparak önceki kuramcılardan farklılaşmışlardır. Bronislaw Malinowski, İngiliz
işlevselciliğini ortaya atan ilk kişi olmuştur. İngiltere’de antropoloji
eğitimi alan Malinowski, Yeni Gine’de alan araştırmaları yapmış ve bu
çalışmalar sonrakilerin temelini oluşturmuştur. Malinowski temel ihtiyaçlardan hareket ederek kuramına yön vermiştir. Ona göre
yeme, içme, barınma gibi bazı temel ihtiyaçlar diğer yan ihtiyaçları doğurur.
Kültürle ilgili işlevler de bunun gibi temel ve yan ihtiyaçları
karşılamaktadır. Bu şekilde başta bize anlamsız gelen gelenek ve göreneklerin
aslında birbiriyle ilişkili ve anlamlı olduğu görülecektir. Bu kuram sadece
bireylerin temel ihtiyaçlarından hareket etmesi ve bireyi aşan durumları göz
ardı etmesi bakımından eleştirilmiştir.
Yapısal
işlevselcilik, Durkheim’dan
etkilenen Alfred R. Radcliffe-Brown
tarafından ortaya atılmıştır. Toplum, içinde barındırdığı kurum ve unsurların
birbirleriyle ilişkileri sonucu oluşan bir bütündür. Kültür de bu işleyişin
ürünüdür. Yani kuramın temel hareket noktası işlevselcilikteki gibi birey değil
toplumsal yapılardır. Radcliffe-Brown’a
göre toplum varlığını sürdürmek için uyum içinde hareket eden bir bütündür.
Birey de toplumu oluşturan yasalara uyar ve bu yasalara göre yaşamını sürdürür.
Yapısal işlevselcilikte önemli olan toplumsal yapıyı oluşturan çeşitli
unsurların toplumdaki uyum ve düzeni sağlayacak şekilde çalışmasıdır. Her iki
kuram da antropolojiye bütünsellik yolunda gelişim sağlamış, alan
araştırmalarına katkıda bulunmuştur. Fakat tarihsel süreçlerin göz önünde
bulundurulmaması, kültürel değişim ve çevre etkisinin ihmal edilmesi sebebiyle
eleÅŸtirilmiÅŸlerdir.
Yapısalcılık ise Saussure’ün etkisiyle Claude Lévi-Strauss tarafından oluşturulmuştur. Diğer iki kuramda olduğu gibi burada da tarihsel işleyiş ele alınmamıştır. Bu kuramın temel hareket noktası dildir. İnsanın zihnindekileri dışarı yansıtması ve ifade etmesi dil yoluyla gerçekleşir. Kültür de bu yansımaların bir sonucudur. Algılarımız, dış dünya ile kurduğumuz ilişkileri oluşturur. Bu dış dünya, algılarımız tarafından zihnimizde oluşturulur ve dil yoluyla da yansıtılır. Yapısalcılık değişimi açıklamadaki yetersizliği ve zihinsel süreçlere olan yoğun eğilimi nedeniyle de eleştirilmiştir.