Hititlerin
kendi kurmuş oldukları ülkelerine Hatti Ülkesi adını vermelerinin en önemli
nedeni, bu ismin Anadolu’nun bilinen en eski adı olmasıdır. Bu kavram oldukça
uzun yıllar Anadolu için kullanılmaya devam edecektir. Hatta arkeologlar, Hitit
merkezlerinde yaptıkları kazılarda ele geçen yazılı kaynaklarda hep bu ada,
yani Hatti Ülkesi kavramına ulaştıkları için Hititleri, Hattiler olarak
adlandırmışlardır. Ancak şuan biliyoruz ki Hattiler ve Hititler birbirinden
oldukça farklı iki halktır. Hattiler’in dili hiçbir dil ailesine ait olmayan,
oldukça orijinal bir dil iken, Hitit dili ise Hint-Avrupa dil ailesine
mensuptur.
Dil Yapısı
Hattilerin kullandığı dil hakkında elimizde sağlam bilgiler bulunmamaktadır. Bu dilin varlığına ilişkin yalnızca birkaç bilingual yani çift dilli yazıtlardan ya da o dönemlerde çevrilmiş diğer dillere ait yazıtlardan anlayabiliyoruz. Örneğin bir çeviri tablette “Rahip şimdi Hattice konuşuyor” anektodu ile bu dilden haberdar olabiliyoruz. Bununla birlikte tamamen Hattice yazılmış birkaç yazıt daha bulunmaktadır. Ancak bu yazıtlardan elde ettiğimiz bilgilere göre Hatti dili, şuan dünya üzerinde bulunan hiçbir dil ailesine mensup olmayan, oldukça kendine özgü bir dildir. Söz konusu dil, yine de Hint-Avrupa dil ailesine yakın bir dildi. Çünkü önden eklemeli bir yapıya sahipti.
Hatti Dini
Bugün hemen hemen tüm hatları ile bildiğimiz Hitit dini büyük ölçüde Hatti dinine öykünmektedir. Hitit dininde bulunan büyük tanrıların çoğu aslında Hattilerin tanrılarıydı. Bununla birlikte “Gökten Düşen Ay Tanrısı” adlı mit, hem Hatti dininde hem de Hitit dininde bulunmaktaydı. Dahası bu mythos sayesinde Hatti dili hakkında ufak da olsa bilgiler edinmemiz sağlandı. Çünkü bu mythos her iki dilde de yazıldığından, şıuan hali hazırda okuyabildiğimiz Hitit metni üzerinden Hatticeyi çözümleyebiliyoruz. Örneğin bu metinler üzerinde adı geçen Waşapu, tanrılar anlamına gelmektedir.
Alacahöyük kazılarında ortaya 13 adet mezar çıkartılmıştır. Bu mezarların krallara veya saray erbabına ait olduğu düşünülmektedir. Bu mezarlarda oldukça özgün bir ölü gömme kültü görülmektedir. Mezar odası yerin yaklaşık 70 cm altında, geniş ve uzun dikdörtgen bir plan göstermektedir. Cesetler hocker pozisyonunda gömülürdü. ( Yani cenin pozisyonu) Ölüler giysileri ile birlikte gömülürlerdi. Bunun yanı sıra ölünün yanına, öbür dünyada kullanması amacıyla yaşamında kullandığı çeşitli aletler ile oldukça değerli armağanlar bırakılmıştır. Tanrıları temsil eden figürinler ise mezarın ortasında istisnasız olarak bulunuyordu. Daha sonra bu mezarın üstü toprak ile kapatılıyor ve mezarın bulunduğu yer taşlar ile çevriliyordu. Daha sonra bu taşlara parelel olarak tahtalar döşenir ve birkez daha toprak ile örtülürdü. Bütün bu gömme işlemi tamamlandıktan sonra ise bir mezar yemeği yenir ve daha sonra mezar üzerinde hayvanlar kurban edilerek bunların kemikleri yine paralel bir şekilde mezar üstüne konurdu.