Her toplumda bireylerin sahip olduğu kimi niteliklerin ortak
bir özellik etrafında toplanması sınıf kavramının oluşmasına neden olmaktadır.
Bu ortak özellikler sahip olunan saygınlık, gelir, değer anlayışı, liderlik
becerileri, yapılan meslekler olabilmektedir. Marx’a göreyse sınıflar, üretim
yapmak için gerekli olan araçlara sahip olma durumu, bireylerin görev
dağılımındaki konumu ve gelir dağılımında bireye düşen pay doğrultusunda
oluşmaktadır. Eğitim de bu sınıf farklılıklarına göre değişim göstermektedir.
Durkheim, toplum sınıflardan oluşmuşsa eğitimin de bir
sınıftan diğerine değiştiğini öne sürer. Bir şövalyenin aldığı eğitimle mahalle
okuluna veya kilise okuluna giden birinin aldığı eğitim aynı değildir. Aynı
şekilde köyde yaşayanla kentte yaşayanın ya da işçiyle bir soylunun eğitimi de
farklı olacaktır. Bir öğrenciye verilen çalışmalar yaşadığı çevreye göre
değişmektedir bu yüzden de bir yaştan sonra her çocuğa aynı eğitim
uygulanmamalıdır. Tek tip bir eğitimden söz edebilmek için hiçbir sınıfın
olmadığı tarih öncesi çağlara gitmek gerekmektedir.
Durkheim’e göre anne ve babanın bulunduğu sınıf çocuğun
aldığı eğitimi etkilemektedir. Üst sınıf bir ailenin faydalanabildiği imkânlar
alt sınıfa göre fazla olmuştur ve bu imkânların içinde eğitim de vardır. “Özel
okullar” bunun en belirgin örneğidir. Ülkemizde bireylerin aldığı eğitim baba
mesleğine göre incelendiğinde yüksek öğretime kadar çıkabilmiş öğrencilerin
büyük çoğunluğunun devlet memuru ile yüksek gelirli ailelerin çocukları olduğu,
işçi ve köylü çocuklarınınsa eğitimden daha az yararlanabildiği
gözlemlenmiştir.
Eğitimin alındığı okul, ülkemizde sınıf farkının
göstergelerinden biridir. Mesleki ve teknik liseler ile Anadolu, fen liseleri, öğrencileri hazırladığı meslek bakımından öğrencilerin gireceği sınıfın
belirleyicisi olmaktadır. Zaten günümüzde de hiçbir öğrenci kendi yeteneğine göre bir hedef belirlememekte, toplum tarafından statüsü yüksek
mesleklere yönelmektedir. Maalesef ülkemizde mesleki ve teknik liseler toplum
tarafından küçümsenen bir konuma oturtulmuştur. Geçmişe oranla bu görüş biraz
değişim göstermiş olsa da hala bu tarz anlayışlar yaygındır. Bununla ilgili
geçmişte yaşanmış bir olay zamanın değer yargısı hakkında bize bilgi
vermektedir1:
“Sanat Enstitüsü mezunlarından bir genç, mesleğinde
olağanüstü yetişmiş ve Ankara'nın sayılı fabrikalarından birinin kısa zamanda
ustabaşısı olmuş. Almakta olduğu ücret de küçümsenmeyecek bir miktarda imiş.
Şimdi bu genç, Ölçü ve Ayarlar Müdürlüğünde müfettiş yardımcısı olabilmek için
sınava girmek istiyormuş. Kendisinden çıktığı okulun liseye muadeletini tasdik
ettirmesini istemişler. Müfettiş yardımcılığının aylık ücreti ise gencin
çalıştığı fabrikadaki ustabaşılık ücretinin yarısı kadarmış. O sıralarda Sanat
Okulu mezunlarının öğrenim derecelerinin liseye muadeleti Millî Eğitim
Bakanlığınca tasdik edilmiş bulunuyordu. Müsteşar kendisini vazgeçirmeye
çalışmış, başaramayınca sebebini sormuş. Genç de:
— Efendim ben evlenmek için bir genç kıza talip oldum.
Ustabaşı diye vermediler. Tabii buna çok üzüldüm. Bir gün gazetelerde müfettiş
yardımcılığı ilânını görünce kızın babasına haber gönderdim. Müfettiş
yardımcısı olursam bana kızlarını memnuniyetle vereceklerini söylediler".
Öğrencinin bulunduğu toplumsal sınıf
öğrencinin eğitimdeki başarısını da etkilemektedir. Geçim sıkıntısı çeken
ailelerde çocuklar yeterli beslenememekte böylece zihinsel gelişimi yeterli
olmamaktadır. Bu ailelerde öğrencilerin alması gereken ek çalışma malzemeleri
alınamamakta, evdeki çalışma ortamları uygun olmamakta bu da öğrencilerin
birçok anlamda geri kalmasına sebep olmaktadır. Özellikle de günümüzdeki eğitim
anlayışı aileye büyük sorumluluklar yüklemektedir. Öğrencilere verilen ev
ödevleri, proje çalışmaları ailelerin katılımını mecbur kılmakta, düşük gelirli
ve eğitim seviyesi düşük ailelerin çocukları eksik kalmaktadır.
Günümüzde özellikle maddi anlamdaki sıkıntıları en aza indirebilmek için burs imkânları verilmiştir. Bu imkânları verimli bir şekilde kullanan öğrencilerin başarı isteği artmakla beraber toplumsal sınıflar arasındaki fark da bir nevi azalmaktadır.
1) İdemen, Halil: Meslekî ve Teknik Öğretimde
Geçen 32 yıl, Meslekî ve Teknik Öğretim Dergisi, 100. yıl Özel Sayı, s. 157.