Kuruçay
Neolitik
devirde yoğun yerleşme gören bir diğer bölge ise Göller Bölgesi’dir. Bu yörede bulunan Neolitik çağ yerleşmelerinde
en erkeni ise yapılan kazı çalışmalarından elde edilen buluntular üzerinde
yapılan Karbon 14 analizine göre İ.Ö. 6700 yıllarına değin uzanan Kuruçay’dır. 8 metre gibi alçak bir
höyük olan Kuruçay da 13 yapı katı gözlemlenir.
En
alttaki yapı katı erozyon ile tahrip olduğundan doğru bir konteks maalesef
bulunamamıştır. Ancak en alttaki yapı katının hemen üstünde, kalabalık bir
ailenin yaşadığı tahmin edilen çok ufak bir yerleşme meydana çıkartılmıştır.
Buradaki mimari taş temel üzerinde 1. M kalınlığındaki duvarlardan oluşan 10
metreye 8 metre boyutlarındaki bir evdir. Bu eve zamanla odacıklar eklenerek ev
fonksiyonel bölümlere ayrılmış ve genişletilmiştir.
Çanak
çömlek üretimi ise tek renkli ve çok renkli olmak üzere ikiye ayrılır. Kuruçay’ın
en önemli buluntuları tek renkli olan, gri – beje yakın renk tonlarına sahip
yandan bakıldığında hayvana benzeyen kulplarıdır ve oldukça ünlüdürler. Bant
şeklindeki basit bezemeler bej astar üzerine kırmızı boya yardımıyla
işlenmiştir. Bunun yanı sıra bazı örneklerde kabartmalı bezemelere de
rastlanır.
Çanak Çömlekli Neolitik çağın en önemli yerleşmelerinden birisi olan Kuruçay’ın önemi, Göller Bölgesi’ne özgü kapların öncülerinin burada yapılmış olmasından ileri gelir.
Höyücek
Bunun
yanı sıra yine Göller Bölgesi’nde bulunan Höyücek
Höyük de, bölge neolitiği açısından oldukça önemli buluntular sunar.
Buradaki höyüğün en alt tabakası gene erozyon ile tahrip olmuştur. Erozyon ile
tahrip olan katmanın hemen üstündeki katmanda kült mekanları olduğu tahmin
dilen bir grup yapı gün yüzüne çıkartılmıştır.
Arkeologlarca
bu tabakaya “Tapınak Dönemi” adı verilir. Bu tabaka yan yana kerpiç malzemeden
inşa edilmiş olan 5 adet yapıdan oluşmaktadır. Megaron’u andıran dikdörtgen planlı yapılara giriş uzun kenarlara
açılmış kapılardan sağlanmaktaydı. Girişten hemen sonra ocak
yerleştirilmişti. Bu yapıların ortasında
bulunan ve diğerlerinden boyutları ile ayrılan ( 8 x 5 metre ) küçük bir yapı
dikkat çeker. İki bölüme ayrılan bu yapıda bölgenin kültü ile alakalı birçok
buluntu ele geçmiştir. Bu nedenle Höyücek’in bu tabakasının bir yerleşim yeri
olarak değil de tıpkı Göbeklitepe’de
olduğu gibi daha çok tapınma amacıyla kullanıldığı düşünülmektedir.
Burada
imal edilen çanak çömlekler etrafındaki diğer yerlere göre gelişmişlik
gösterir. İyi pişirilmiş olduklarından ısıyı dağıtmayan çömlek fırınlarına
sahip olduğunu düşündüğümüz Höyücek halkı bu yüzden teknolojik olarak ilerlemiş
durumdaydı. Çok iyi pişirilmesinin yanı sıra çok iyi açkılanan bu kaplar tek
renkli olarak imal edilirdi. Bu kaplar arasında en dikkat çekicileri ise böbrek, kuş ve çizme şeklinde olan
kaplardır. Bu höyükte ele geçen buluntular üzerinde yapılan karbon 14 yöntemi
ile yapılan tarihleme sonucu bu buluntular 6400 – 6100 yıllarına
tarihlenmektedir.
Bademağacı
Göller bölgesinin en güney
ucundaki yerleşim yeri olan Bademağacı’nın
en erken katmanı çevresindekilere göre oldukça iyi bir şekilde korunmuştur.
Kerpiç evlerden ibaret olan mimarisi, çağdaşı Çatalhöyük’tekine benzemez. Evler
Çatalhöyük’teki gibi birbiri ile bitişik değildir ve istisnasız bir şekilde
dikdörtgen planlı yapılmıştır. Evlerin içerisine uzun kenarlarda bırakılmış
kapı deliklerinden girilir. Evin ortasında ocak bulunur. Burada önemli olan
durum ise, depolamanın evin içine yapılmamış olmasıdır. Depolanacak tahıl,
evlerin dışına pişmiş topraktan yapılan levhalar ile oluşturulan magazinlerde
depolanmıştır. Seramik kaplar da tek renklidir ve iyi açkılıdırlar.
Din
olarak ise Anadolu’nun bu dönemlerde hemen her yerinde yer alan Ana Tanrıça
kültünün burada da hakim olduğunu söyleyebiliriz. Evlerin birinde bulunan
pişmiş topraktan yapılmış Tanrıça Ana figürini, bu duruma en güzel kanıttır.