Düzenlerin var olmalarındaki ve varlıklarını sürdürmelerindeki en önemli kıstaslardan biri elbette ki “Uyum”dur. Evren, eş anlamlısı olarak da kullanılabilen –düzen- kavramının yaşandığı en geniş çevredir. Birbirleriyle bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde etkileşim içinde bulunun tüm bu evrendeki varlıkların; birbirlerine dair uyumlu olmadığını düşünmemiz imkânsızdır. Bu bağlamda uyum, iki varlık arasında olumlu yönde gelişen ve olumlu sonuçlar veren bir ilişki için olmazsa olmazdır.
Her
düzenin ve ilişkinin olumlu sonuçlar verebilmesi adına “olmazsa olmaz kural” dediğimiz uyum; insan ilişkilerinin
oluşturduğu toplum düzeni ve bu düzenin içinde yer alan her bir küçük grup için
de geçerlidir. Dünyanın kendi içinde bir düzeninin olması yanında diğer yandan
insanlar olarak kendi içimizde de bir dünya düzeni oluşturduk. Hatta
diyebiliriz ki tarih sürecinde birçok düzen oluşturduk. Bu düzenler yıkıldı,
yenileri inşa edildi; yeni inşa edilen düzenler eskidi, yıkıldı ve yenileri
inşa edildi. Muhakkak bu durum göz önünde bulundurulunca diyebiliriz ki: İnsan
ırkı olarak birbiriyle uyum sağlayabilen bir tür değiliz. Hem tüm dünya
topluluklarının birbiriyle uyumu hem bir ülkenin kendi toplumu içindeki uyumu,
hem de tekil toplumlar içindeki küçük grupların uyumu söz konusu olunca
insanların birbiriyle uyum sağlamamak adına çaba gösterdiğini bile söyleyebiliriz.
İşte,
bu toplumlar içersindeki küçük grupların uyumsuzluğundan kaynaklı olarak: Grup tekil veya çoğul şahısları dışlamakta;
bu tekil veya çoğul şahıslar da kendi uyumsuzluklarını gruba kabul ettiremediği
sürece dışlanmaktadır.
Grup
içersinde, grubun özelliklerine göre birçok sebep “uyumsuz olmaya” sebep
olabilir. Örneğin siyahî insanların bulunduğu bir grupta beyaz olmak, dış
görünüşünden kaynaklı bir uyumsuzluk; popüler kültürün yaşatıldığı bir grupta nostaljik
kültür beğenisine sahip olan kişi için veya faşist bir grup içersinde sosyalist
görüşe sahip bir kişi için, düşünce yapısından kaynaklı bir uyumsuzluk; aynı
toplum içinde yaşayan küçük bir grupta eğer aynı ırktan insanlar varsa o grupta
farklı ırktan olmak, etnik kimliğinden kaynaklı bir uyumsuzluk olabilir.
Genelde toplumsal anlamda dışlanmanın sebepleri kültürel sebeplerden
kaynaklanmaktadır. Elbette bu örnekler çok uçta olan örneklerdir ki halk ağzında
dışlanmak: “Grup tarafında sevilmeyen insanları dışarıda bırakmak.” Anlamında da
kullanılabilmektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde zaten dışlanmak; az önce halk
ağzında söylenilen türünü verdiğimiz durumu içinde bulundurmaktadır. O yüzden
bu kavrama basit bakmamak ve ciddiyetini önemsemek gerekmektedir.
Toplumların
içerden parçalanmasına sebep olan dışlamak kavramı aslında ahlaki açıdan da çirkin
bir eylemdir. Grup içinde dışlanan bireyler, dışlanmayacakları başka gruplar
arayışına girerler ve elbette ki o grubu da bulacaklar. Bu olay dizisinin
sonucunda dışlandıkları gruplardan nefret etmeleri çok normal olacaktır.
Bizler, özellikleri Türkiye toplumu olarak durmadan ağzımızdan düşürmediğimiz “Bölünmek”
ile ilgili durumların nasıl gerçekleştiğini ve önüne de nasıl geçilebileceğini –öncelikle
-öğrenmekle yükümlü bireyleriz. Sonrasında ise gerekli davranışlarda bulunmamız
ve bu kavramın da diğer bütün doğal etkileşimlerde gerçekleşmediği gibi toplum
içinde de gerçekleştirmemeye çalışmalıyız. Öte yandan diğer bütün toplumlarda
ise yine bu kavramlar, özellikle Avrupa ülkelerinde sıklıkla görülse de geniş çaplı
değildir. Mezhepler, ırklar, diller, renkler ne kadar farklı olursak olalım,
her ne kadar klişe bir söz olsa da doğruluğunu sürdüren bu sözle yazıyı
bitirmeyi uygun gördüm: “Hepimiz insanız.”