Hayatta karşılaştığımız çoğu şeyde birileriyle ayrılığa düşmemiz ya da aynı fikirde olmamız, aslında şu üç kavramı anlayış ve algılayışımızdan kaynaklanmaktadır: Nicelik, Nitelik ve Görelik.
Nicelik:
Her biri doğası gereği bir ve bireysel bir şey olan iki veya daha fazla tamamlayıcı (integrant) öğeye bölünebilen şeye nicelik denir. Bir nicelik, sayılabilirse çokluk; ölçülebilirse bir büyüklüktür. Bilkuvve olarak, sürekli-olmayan parçalara bölünebilen şeye çokluk, sürekli parçalara bölünebilen şeye büyüklük denir. Büyüklükler içinde tek bir yönde sürekli 'olan, uzunluk; iki yönde sürekli olan, genişlik; üç yönde sürekli olan, derinliktir. Sınırlı birçokluk, bir sayı; sınırlı bir uzunluk, bir doğru; sınırlı bir genişlik, yüzey; sınırlı bir derinlik, bir cisimdir. [1] Aristoteles, niceliği tarif ederken ağırlığı net olarak belirlememiştir ona göre ağırlık ve hafiflik bir tür niteliktir. Oysa ağırlık ölçülebilen bir büyüklüktür ve bu açıdan da sadece nicelik olarak ele alınabilir. Elbette ki ağırlığı tespit edebilmek için kütle ve yer çekimini de bilmek gerekir. Yer çekimi sabit bir değerdir ve bu değer dünya için “10” olarak kabul edilmektedir. Kütlenin belirlenmesi de öz kütlenin bilinmesine bağlıdır. Öz kütle ise ağırlığın yer çekimi ile hacmin çarpımına bölünmesiyle bilinebilir. Böylece zamanla edindiğimiz yeni bilgiler niceliği daha iyi anlamamıza katkıda bulunmaktadır.
Aristoteles’e göre bazı şeyler, özleri gereği, bazıları ise ilineksel anlamda “nicelik” diye adlandırılırlar. Örneğin, doğru, özü gereği (par soi) bir niceliktir. Müzisyen ise ilineksel anlamda bir niceliktir. Özü gereği nicelik olanlar içinde bazısı, tözler olarak niceliklerdir. Örneğin doğru, böyle bir niceliktir (çünkü “nicelik”, doğrunun özünü ifade eden tanımın içine girer.) Çok ve az, uzun ve kısa, geniş ve dar, yüksek ve alçak, ağır ve hafif ve bu tür diğer nitelikler gibi diğer bazıları ise, böyle bir tözün belirlenimleri ve halleri olarak niceliklerdir. Gerek bizzat kendileri, gerekse birbirleriyle karşılıklı ilişkiler bakımından ele alınan büyük ve küçük, daha büyük ve daha küçük de niceliğin özsel biçimleridir. Ancak bir anlam genişlemesi sonucunda bu adlar, başka şeylere de verilirler. İlineksel anlamda nicelikler arasına bazıları, müzisyen ve beyaz olanın nicelikler olduklarının söylendiği anlamda, yani müzisyenlik ve beyazlığın kendisine ait oldukları şeyin bir nicelik olmasından dolayı nicelik olarak adlandırılırlar. Bazıları ise hareket ve zamanın nicelikler olmaları anlamında nicelik diye adlandırılırlar. Çünkü hareket ve zamanın nicelikler, sürekli nicelikler olarak adlandırılmalarının nedeni, onların nitelikleri oldukları şeylerin bölünebilir olmalarıdır. Bununla hareket eden şeyin kendisinin değil, onun kat ettiği uzayın bölünebilirliğini kastediyorum. Çünkü hareketin bir nicelik olması, uzayın bir nicelik olmasından ötürüdür ve zamanın bir nicelik olması da hareketin bir nicelik olmasından ötürüdür. [2] Değer olarak cismin niceliğini bir diğer cismin niceliği ile karşılaştırdığımızda “daha, gibi, kadar” edatları kullanarak cisimlerin birbirlerine göre konumlarını belirler ve zihnimizde ona göre bir yer veririz. Böylece gerek hatırlarken gerek yorumlarken cismi daha iyi tespit ederiz.
[3] Nicelik, nesnenin ölçme konusu olan yanını ifade eder. Cedeli özdekçi çözümleme nicelikle niteliğin nesnel gerçeğin birbirinden ayrılamaz iki yanı olduğunu açıklamıştır. Nicelikle nitelik bağımlıdırlar, birbirine dönüştürülürler ancak ayrıştırılamazlar. Yani sadece nicel ya da sadece nitel olan hiçbir şey yoktur. Soyut kavramlar bile bu bağlant ıdan koparılamaz. Örneğin üç (nicelik) ya kalemdir ya insandır ya elmadır (nitelik); güzel (nitelik) ya az güzeldir ya çok güzeldir ya daha güzeldir (nicelik). En soyut nicelik olan sayıların da bir niteliği bulunmaktadır. 16 sayısı sadece 16 tane 1 in toplamı değil; aynı zamanda 4 ün karesi ve ikinin dördüncü kuvvetidir. Temel sayılar başka sayıların kendileriyle çarpımından meydana gelen sayılara yeni ve kesin nitelikler verirler. Her nesne ve olay, belli bir nitelikle belli bir niceliğin birliğidir. Bu birliğin bozulması o nesne ya da olayı başka bir nesne ya da olaya dönüştürür. Bir şeyin neyse o kalması için niteliksel yanıyla niceliksel yanının belli bir oranda birleşmiş, dengeye girmiş olması gerekir. Örneğin azotla oksijenin birleşiminden meydana gelmiş, ama birbirinden başka olan çok sayıda madde vardır. İki azotun bir oksijenle birliği güldürücü bir gaz, iki azotun beş oksijenle birliği katı bir kristaldir. Gazın gaz ve kristalin kristal olabilmesi için niceliklerinin nitelikleriyle kurduğu dengenin bozulmaması gerekir. Bu dengenin bozulması, örneğin dört oksijen eklenmesi ya da çıkarılması, gazı kristale kristali gaza dönüştürür. Bu dönüşme için niceliğin azalması ya da çoğalması yanı sıra nicelik toplam olarak aynı kalsa bile dengesel orantısının değişmesi yine aynı neticeye götürecektir. Örneğin ısıyı mekanik devime mekanik devimi ısıya çevirirken toplam nicelik değişmediği halde nitelik değişmektedir. Burada ısıdan azalan nicelik devime ya da devimden azalan nicelik ısıya eklenmiştir. Nesnenin ne ise o kalması için niceliği ile niteliği arasındaki dengenin korunması gerekir, aksi takdirde nesne başka bir nesneye dönüşecektir. Ancak bir nesnenin nitelik değiştirmesi için toplam nicelikte bir değişim olmasa da bir nicelik değişimi olması gerekmektedir. Nicelik değişimi olmaksızın nitelik değişimi mümkün değildir. Nicelikle niteliğin bağımlı birliğine temel olan niteliktir. Bir nesne ya da olayın az ya da çok sürekli bir varlık biçimi vardır ve niceliksel olarak değişirken bu niteliksel varlık biçimini belli bir sınıra kadar sürdürür. Niteliğin değişmesi için niceliğin değişmesi zorunludur ancak her nicelik değişmesi niteliğin değişmesini gerektirmez. Niteliğin değişmesi için niceliğin belli bir sınırı aşacak derecede değişmesi, bir diğer ifadeyle nicelikle nitelik arasındaki ilişkisel dengeyi bozacak kadar azalması ya da çoğalması gerekir. Örneğin 0 ile 100 arasında iki hidrojenle bir oksijen sıvı olarak bulunurken bu aralığın altında katı ve bu aralığın üstünde gaz halde bulunur. Böylece nitelik nicelikle arasındaki dengenin bozulmasına bağlı olarak şekil alır. Öyle ise belli bir denge sınırını aşan her nicelik değişimi bir nitelik değişimini zorunlu kılar. Bununla birlikte her nitelik değişimi de yeni nicelik değişimlerine olanak sağlar. Devinim ve gelişmenin temel yasası budur.
Nicelik diğer bir ifadeyle düşüncenin temel kategorilerinden biri olarak, ölçülen ya da ölçülebilir olan büyüklüktür. Ayrıca ölçülebilen ya da sayılabilen, artabilen ya da azalabilen bir şeyin özelliğidir. Homojen yani bir cinsten olan ya da parçaları arasında benzerlik bulunan şeylerin gerçekte ya da düşüncede homojen parçalara bölünebilmesinin ya da bu parçaların bir araya gelişinin nesneye kazandırdığı belirlenimdir. Bunların yanı sıra mantıkta kategorik bir önermenin tümel ya da tikel olması durumudur. [4]
Nicelik, “Ne kadar, kaç, nice?” sorularının cevabını verir, var olanların birliğini ve ard arda gelişini ifade eder. Nicelik, birlik-çokluk ilişkisi içinde kavranır. Nicelik, sürekli(muttasıl) ve süreksiz (munfasıl) olmak üzere ikiye ayrılır. Çizgi ve zaman sürekliye, sayılar ve sözler süreksize örnek gösterilebilir.
Niceliklerin karşıtları yoktur. On metre uzunun zıddı bulunmaz. Niceliklerde azlık ve çokluk da olmaz. Niceliğin önemli bir özelliği, kendisine eşitlik ve eşitsizlik yüklenebilmesidir. Bir şeklin bir şekle eşit olduğu veya olmadığı, bir sayının bir sayıya eşit olduğu veya olmadığı söylenebilir. [5]
Nitelik :
“Nitelik”, bir ilk anlamda tözün ayrımını ifade eder. Örneğin insan, iki ayaklı hayvan olduğundan belli bir nitelikte bir hayvandır. At, dört ayaklı olduğundan yine böyle bir hayvandır. Daire, köşeleri olmadığından, belli bir nitelikte bir geometrik şekildir. Bütün bunlar, tözle ilgili ayrımın, bir nitelik olduğunu göstermektedir. O halde niteliğin bir anlamı budur, yani tözün ayrımıdır. Ancak nitelik bir başka anlamda matematiğin hareketsiz varlıkları hakkında da kullanılır. Bu, sayıların belli bir niteliğe sahip olmaları ile ilgili anlamdır. Bu sayılar, örneğin, bileşik sayılardır; başka deyişle tek boyutlu sayılar değil, yüzey ve cismin birer kopyası oldukları sayılardır (bunlar sırasıyla iki veya üç çarpanın ürünleri olan sayılardır) ve kısaca, sayının özünde niceliğin dışında kalan şey, niteliktir. Çünkü her sayımın özü, onun bir defa olduğu şeydir. Örneğin altı, iki veya üç defa bir sayı değildir, bir defa bir sayıdır. Çünkü altı, bir defa altıdır. Nitelik, sıcaklık, soğukluk, beyazlık, siyahlık, ağırlık, hafiflik ve benzerleri gibi, değiştiklerinde cisimlerin de değiştikleri söylenen hareket içinde olan tözlerin her türlü özel halleri anlamına da gelir. Nihayet erdem ye erdemsizlik (vice) ve genel olarak iyi ye kötü de bu son türden nitelikler anlamına gelirler. [6]
O halde niteliğin, pratik olarak, iki anlamı var gibi görünmektedir ve bu iki anlamdan biri, asıl anlamdır. Asıl anlamında nitelik, tözün ayrımıdır ve sayılardaki nitelik, bunun bir değişik biçimidir. Çünkü o, hareketsiz olan şeylerin veya hareketi olmamaları bakımından ele alınan şeylerin tözlerinin bir ayrımıdır. İkinci anlamda nitelik, hareketli şeylerin hareketli olmaları bakımından belirlenimlerini ve hareketlerin ayrımlarını içine alır. Erdem ve erdemsizlik, bu sonuncu türden şeylerin özel bir parçasını oluştururlar. Çünkü onlar, hareket içinde olan varlıkların kendilerinden ötürü iyi veya kötü yönde eylemde bulundukları veya etkiye uğradıkları hareket ve etkinlik farklılıklarını ifade ederler. Çünkü filanca yönde hareket ettirilebilen veya etkide bulunabilen iyi, bir başka, ona karşıt bir biçimde hareket ettirilebilen veya etkide bulunabilen, kötüdür. İyi ve kötü, özellikle canlı varlıklarda, bunlar arasında da bilhassa özgürce seçme yetisine sahip olanlarda niteliği ifade ederler. [7]
Nitelik, nesnenin algılama konusu olan yanını ifade eder. Cedeli ve tarihsel özdekçi felsefede nitelik nesne ve olayların varlık biçimidir. Nesne ve olayları neyseler o yapan başka nesnelerden ve olaylardan ayıran onları sınırsızca ve sonsuzca çeşitlendiren nitelikleridir. Her nesne ve olayın niteliksel yanıyla bağımlı olarak bir de niceliksel yanı vardır. Bundan ötürü nitelik ve nicelik birbirlerine bağımlıdırlar.
Özdeş olan nesne ve olaylar arasındaki farklar nicelik farkları(büyük ya da küçük elma, dilimlenmiş ya da bütün elma, üç ya da beş elma), özdeş olmayan nesne ve olaylar arasındaki farklar nitelik farklarıdır (insan, ağaç, kuş, taş). Felsefede nitelik kavramı konuşmadaki gibi bir değer yargısı taşımaz ve nesne ya da olayların özelliklerine indirgenemez. Yokluğu o nesne ya da olayı neyse o olmaktan çıkaracak olan, nesne ya da olayın bütünsel öz yapısını dile getirir. Nicelik değişikliği bir nesne ya da olayı belli bir sınıra kadar kendisi olmaktan çıkarmaz, bir elma dilimlere de bölünse yine de elmadır. Ancak nitelik değişiklikleri bir olay ya da nesneyi kendisi olmaktan çıkarır, bir elma yüksek ısıda eritilirse artık elma olmaktan çıkar. [8]
Nitelik, bir başka ifadeyle nesnenin algılanabilir, gözlemlenebilir özelliğidir. Bir şeyin sahip olduğu ve o şeyi tanınabilir, bilinebilir ve başka varlık türlerinden ayırt edilebilir kılan özelliktir. Bir nesnenin başka bir nesne olarak değil fakat o nesne olarak başka nesnelerden ayrılmasını sağlayan karakteristiktir. Buna göre ekşilik limonun niteliğidir ve ikincil nitelik anlamında fiziki uyaranların meydana getirdiği dış nesnelerle birleştirilen bilinç içeriğidir. Söz konusu ilk anlamı içinde niteliklerin fiziki özellikler veya fiziki özelliklerle ilgili mantıksal yapımlar ya da güçler olduğu söylenir. Nitekim bu bağlamda birincil nitelikler nesnenin fiziki özellikleri veya fiziki özelliklerinden hareketle oluşturulmuş rasyonel veya mantıksal yapımlar diye ikincil nitelikler ise uygun koşullar altında fenomenal türden belli duyumsal deneyimler yaratma güçleri olarak tanımlanmıştır. Nitelik estetikte ise bir sanat eserinin kontrast, harmoni, trajik, komik terimlerle ifade edilen temel özelliklerini gösterir. [9]
Nitelik, bir şeyin nasıl olduğunu bildiren, kısaca fertler hakkında “nasıl?” sorusuna verilen cevaptır. Bu isim altında sayısız özellikler sayılabilse de bunlar başlıca dört sınıfta toplanmıştır:
a- Hal bildiren nitelikler: Bilgi, adalet, fazilet ve rezilet gibi.
b- Meyil ifade eden nitelikler: Bunların birincilerden farkı kolayca değişebilmeleridir. Örneğin soğukluk, sıcaklık, sağlık, hastalık gibi, insanın bunlara temayülü olabilir. Sıcakken soğuk, sağlamken kolayca hasta olnabilir.
c- Duyu nitelikleri: Renkler, kokular, tatlılık, acılık gibi.
d- Şekil niteliği: Bir şeyin eğriliği, doğruluğu, düz, pürüzlü, üç veya dört köşeli oluşu gibi.
Niteliğin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir: “Niteliklerin karşıtları olur. Doğru-yanlış; adil olmak- zalim olmak; ak-kara gibi. Şekil nitelikleri hariç, azlık ve çokluk da ederler. Bir şey başka bir şeyden daha az veya daha çok olabilir. Nitelikler benzer ve aykırı da olabilir. Pintilik-cimrilik, cesaret-korkaklık örnek olarak gösterilebilir. [10]
Göreli, Bağıntılı:
Bağıntısı çiftin yarımla, üç misli olanın üçte bir olanla ve genel olarak bir başka şeyi birkaç defa içinde bulunduranın, bir başka şeyde birkaç defa bulunan şeyle ve fazla olanın az olanla bağıntısı gibi olan şeyler, “göreli”, bağıntılı şeylerdir. Yine bağıntısı ısıtılabilen şeyin, ısıtılabilen şeyle; kesilebilen şeyin, kesilebilen şeyle ve genel olarak etkin olanın edilgin olanla bağıntısı gibi olan şeyler de “göreli, bağıntılı” şeylerdir. Nihayet bağıntısı ölçülenin ölçüyle, bilinenin bilgiyle, duyusalın, duyumsalla bağıntısı gibi olan şeyler de “göreli”, “bağıntılı” şeylerdir. [11]
1– Birinci türden göreli şeyler sayısal bakımdan görelidirler. Bunlar ya belirsiz veya belirli bir tarzda, ya birbirlerine veya bir olana görelidirler. Örneğin çift olan bir olanla sayısal bakımdan belirli bir bağıntı içindedir; oysa çok olan bir olanla sayısal bakımdan belirli olmayan bir bağıntı içindedir; yani o bir olanla şu veya bu, belli bir sayısal bağıntı içinde değildir. Bir başka şeyden yarım misli büyük olanın bir başka şeyden yarım misli küçük olanla bağıntısı, bir sayıyla belirli bir sayısal bağıntıyı ifade eder. Bir başka şeyden (n+1)/n kadar büyük olan bir şeyin bu başka şeyden n/(n+1) kadar küçük olan bir şeyle bağıntısı, çoğun bir oranla bağıntısı gibi belirsiz bir bağıntıdır. Fazla olanın az olanla bağıntısı, tamamen belirsiz bir sayısal bağıntıdır. Çünkü her tam sayı, ölçülebilir bir şeydir ve ölçülemeyen büyüklükleri hiçbir sayı ifade edemez. Zira az olana göre çok olan, az olan kadar olan bir şeyle, ona ek olan bir şeydir. Bu ek olan ise belirsiz bir şeydir (çünkü o az olana eşit olabileceği gibi eşit olmayabilir de) – O halde bütün bu bağıntılar, sayısal bağıntılardır, sayının özel belirlenimleridir. Bu aynı durum bir başka anlamda olmak üzere Eşit olan, Benzer olan ve Aynı olan için de geçerlidir. Çünkü bütün bunlar da Bir olan ile bağıntılıdırlar. Aynı olan şeyler, tözleri bir olan şeylerdir. Benzer olan şeyler, nitelikleri bir olan şeylerdir. Eşit olan şeyler, nicelikleri bir' olan şeylerdir. Simdi Bir olan ise, sayının ilkesi ve ölçüsüdür. O halde bütün bağıntıların aynı anlamda olmamakla birlikte sayısal bağıntılar oldukları söylenebilir. [12]
2-Etkin olanın edilgin olanla bağıntısı, etkin gücün edilgin güçle ve bu güçlerin fiillerinin birbirleriyle bağıntısıdır. Örneğin ısıtabilenin, ısıtılabilenle bağıntısı vardır ki bu kuvve halinde olan varlıkların bağıntısıdır. Sonra ısıtan şeyin ısıtılan şeyle; kesen şeyin, kesilen şeyle bağıntısı vardır ki bu da fiil halinde olan varlıkların bağıntısıdır. Buna karşılık sayısal bağıntılar, fiil halinde, bağıntılar değildirler; meğerki “fiil” den başka yerde işaret ettiğimiz anlam kastedilmiş olmasın. Ancak o zaman hareket anlamında olmayan fiiller söz konusudur. [13]
“Kuvvet, güç”le ilgili bağıntılar içinde bazıları, ayrıca, zamanın belli dönemlerine ilişkin bir öğe de içerirler. Örneğin yapmış olan, yapılmış olanla; yapacak olan, yapılacak olanla bağıntılıdır. Böylece bir babaya, bu anlamda oğlunun babası denir; çünkü geçmişte onlardan biri belli bir tarzda etkide bulunmuş, diğeri belli bir tarzda bu etkiye maruz kalmıştır. – Sonra “imkânsız” ve benzeri (örneğin “görünmez”) bazı göreli kavramlar, güçten yoksun olmayla ilgili bağıntıları ifade ederler. [14]
O halde sayısal bakımdan veya kuvvet, güç bakımından göreli olan bir şey bir başka şeyin kendisine bağlı olması anlamında değil, tersine kendisinin kendi doğası bakımından bir başka şeye bağlı olması anlamında göreli bir şeydir. Bunun tamamen tersine “ölçülen”, “bilinen” ve “düşünülen” şeyler, bir başka şeyin kendilerine bağlı olması anlamında göreli şeyler diye adlandırılırlar. Çünkü düşünülen, düşüncenin kendisine göreli olduğu şey anlamına gelir. Ama düşünce, düşüncesi olduğu şeye göreli değildir. Çünkü bunu söylemek, aynı şeyi iki defa tekrar etmek anlamına gelir. Aynı şekilde görme, belli bir şeyin görülmesidir, yoksa görülen şeyin görülmesi değildir (mamafih bir anlamda bunu söylemek de doğrudur). Görme, renk veya bu tür başka bir şeye görelidir; yoksa aynı şeyi iki defa tekrarlamak, yani “görme, görülen şeyin görülmesidir” demek gerekir. [15]
Özleri bakımından göreli diye adlandırılan şeyler, bazen yukarda sözünü ettiğimiz anlamlarda 'göreli şeyler diye adlandırılırlar. Bazen ise cinslerinin bu tarzda göreli olmalarından dolayı göreli şeyler diye adlandırılırlar. Örneğin “tıp”, göreli bir kavramdır; çünkü onun cinsi olan “bilim”, genel kanıya göre, göreli şeyler sınıfına girer. Sonra kendilerine sahip olan varlıkların, kendilerinden ötürü göreli diye adlandırıldıkları nitelikler de özleri bakımından göreli olan şeyler sınıfına girerler. Örneğin eşitlik, göreli bir kavramdır; çünkü eşit olan, göreli bir şeydir. Aynı şekilde benzerlik de, benzer olanın göreli bir şey olmasından dolayı, göreli bir kavramdır. – Nihayet ilineksel anlamda göreli olan şeyler vardır. Örneğin bir insan, tesadüfen herhangi bir şeyin çift katı olmasından ve çiftin de göreli bir kavram olmasından dolayı göreli bir şeydir. Sonra yine bir aynı varlığın tesadüfen hem çift, hem de beyaz olması durumunda, beyazlık da göreli bir şey olabilir. [16]
İki ya da daha çok şeyler arasındaki ilişkiler bütününe bağıntı denir. İnsan düşüncesinin, birbirlerine indirgenemeyen, en genel biçimlerini saptamak çabasından meydana gelen kategori düşüncesinde en önemli yeri alan biçim bağıntıdır. İlk olarak eski Hind düşünürü Kanada, bağıntıyı altı kategoriden birisi olarak ortaya atmıştır. Kanada’ya göre hiçbir varlık öteki varlıklardan bağımsız olarak var olamaz. Daha sonra antik çağ Yunan düşünürü Aristoteles de aynı sonuca varmış, bir varlığın bir başka varlıkla bağıntılı olarak ve ona göre var olabileceğini ileri sürmüştür. Örneğin baba deyince bir çocuğun var olması gerekir. Büyük deyince de bir küçüğün olması gerektiği düşünülür. Aristoteles’ten sonra Stoacılar bu geleneği sürdürmüşler, ardından da Yeni platoncular, ortaçağın birçok Skolâstik düşünürleri, İbn Sina gibi İslam filozofları ve Leibniz ile Kant gibi batılı düşünürler düzenledikleri kategoride bağıntıya baş köşeyi vermişlerdir. Renouvier’e göre bağıntı kategorilerin kategorisidir ve diğerleri onun çeşitleridir. Immanuel Kant ise dört ana grupta topladığı kategorilerin en üstünü olarak bağıntıyı kabul etmektedir. Kant’a göre her yargı ne tür bir yargı olursa olsun bir bağıntıyı dile getirir. Diyalektik özdekçi dünya görüşü bağıntı terimiyle evrensel bağımlılığı dile getirir. Öyle ise bilgi mümkün olduğu kadar bağıntıyı bilmekten ibarettir. Diyalektik yöntem nesneleri bağıntılarıyla birlikte inceleyen bir araştırma yöntemidir. Her somut bütünlük, birbirleriyle ve ayrıca bağlı oldukları bütünle bağıntılı birçok parçadan ibarettir. [17]
Gerçeklik için görelilik mümkün iken değişmez gerçek olarak kabul ettiğimiz hakikat kavramında bir görelilik olması söz konusu olamaz. Bu yüzden yaşarken hakikati bilmek mümkün değildir. Zira hakikati bilen bir insanın dünyada öğreneceği bir şey kalmamıştır. Bu yüzden hakikati öğrenmek mümkün olsaydı birey öğrendiğinde artık yaşayamazdı. Dolayısıyla gerçeklik için geçerli olan görelilik kavramı hakikat için ifade ettiğimiz şekilde mümkün olamamaktadır. Elbette ki hakikat kavramını bir idealistin gözünden değerlendirdiğimizde bu mümkündür. Bir pozitivist, değişmeyenin olmadığını ve olamayacağını öne sürerken aslında idealistin gerçek dediği şey üzerinde kafa yormakta fakat bunun farkında olamamaktadır. Bu dünya da hakikati bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla tüm yargılarımız bir şeye göredir ve hakikati yansıtmaz öyle ise niçin birbirimizi kıralım, üzelim ya da incitelim. Vardığımız her gerçek bir gün değişmeye uğrayacaktır. Değişmeyecek olanı da bu dünya gözüyle görmek mümkün değildir. Engels’e göre ise sonsuzca bilmek sonsuza set çekmek olur. Gerçek sonsuzdur ve bu bakımdan tespit edebildiğimiz her gerçeklik göreli olmaktadır [18]. Bu görelilik zamana kişiye ve mekâna göre değişiklik gösterecektir.
Görelik, bir ilişki içinde var olan, başka şeylere bağlı olan, sadece bir bağıntı sayesinde var olabilen şeyler için kullanılan sıfattır. Bununla birlikte, var olan her şeyin ilişkileri, bir takım bağıntılar sayesinde var olduğu dikkate alınırsa, bunun biricik istisnası, koşullu olmayan, başka her şeyden bağımsız olarak var olan, başka hiçbir şeyle ilişki içinde bulunmayan mutlak varlık olarak Tanrı’dır. Göreli teriminin “varoluşları başka şeylere bağlı ya da başka şeylerle ilgili olan şeyler” için kullanıldığını söyleyen Aristoteles’e göre, örneğin “en büyük, başka şeylerden daha büyük olduğu için, varoluşu bir başka şey hakkında söylenene dayanan bir şeydir.” Modern felsefenin kurucusu Descartes ve panteizmi Descartes’in töz tanımından çıkan Spinoza ise, kendi kavramlarında başka kavramları ihtiva eden şeylerin göreli olduklarını öne sürmüştür. [19]
Varlığı başka şeylere bağlı olana göreli denir. Bir başka ifadeyle, kendinden başka şeyler dolayısıyla var olan ya da kendinden başka bir şeye göre olan şeyin durumuna görelik denir. İzafet “onun nesidir?” sorusuna verilen cevaptır. Mesela; büyük, en büyük; küçük, en küçük, iki misli, en büyük göreli kavramlardır. Zira bir şeyin küçük, büyük, en büyük olması başka bir şeye göredir. Göreli kavramlar karşılıklıdır. Mesela, evlat, bir babanın evladı, baba da bir evladın babasıdır. Göreliğin başlıca özellikleri şunlardır:
a- Göreliklerin aksi ve zıddı olabilir: Fazilet-rezilet, âlim-cahil örneklerinde olduğu gibi.
b- Azlık ve çokluğa elverişlidir: babasına az benzeyen, çok benzeyen gibi.
c- Daima karşılıklı terimlere uygulanabilir. Baba, oğlun babasıdır, oğul babanın oğludur.
d- Görelikler zamandaş olarak vardır: Çift tekin, köle efendinin olduğu yerde vardır. [20]
Kaynaklar:
1-Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1996.
2- Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, Elis Yayınları, Ankara, 2007.
3- Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2005
4- Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008.
Kenan SAĞLAM
[1]Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1996, ss. 265-266.
[2] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 266-267.
[3] Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008, ss. 278-279.
[4] Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2005, s.1228.
[5] Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, Elis Yayınları, Ankara, 2007, s.76.
[6] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 267-268.
[7] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 268-269.
[8] Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, s. 281.
[9] Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, s.1240.
[10] Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, ss.76-77.
[11] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, s. 269.
[12] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 269-271.
[13] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, s. 271.
[14] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 271-272.
[15] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, s. 272.
[16] Aristoteles, Metafizik, Çev. Arslan, Ahmet, ss. 272-273.
[17] Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, s. 24.
[18] Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, s. 144.
[19] Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, s.774.
[20] Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, s.77.