Bu güneş kursları yüksek ihtimalle o dönemde dinsel bir öğe olarak kullanılıyordu. Bununla birlikte Alacahöyük ve Horoztepe gibi kazı alanlarında ele geçen bir takım hayvan figürinleri de, tıpkı güneş kursları gibi bir sopanın ucuna geçirilip, rahipler tarafından dinsel törenlerde kült aracı olarak kullanılıyordu.
Herkesçe
malumdur ki insanoğlu var olduğu ilk günden itibaren kendisinden daha üstün bir
varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. Bu ihtiyaç nedeniyle insanlar
anlamlandıramadığı şeylere; örneğin güneşe, ya da meteor çarpması neticesinde
meteorlara; daha sonra ise kendinden üstün gördüğü varlıklara örneğin
hayvanlara tapmıştır. Ancak Hatti Uygarlığı bu evreleri çoktan geçmiş,
antropomorfik tanrılara yani daha çok insan vasfı yüklenmiş soyut tanrılara
tapıyorlardı. Dolayısıyla da bu güneş kurslarının kökeni Hattiler’e dayanıyor
olamaz. Bu düşünce ile hareket ettiğimizde güneş kurslarının Hitit kökenli
olduğu düşünülmektedir.
Alacahöyük’te yapılan kazılarda ele geçen güneş kurslarının bir tanesinde güneş bir çift boğa boynuzu üzerinde tasvir edilmiştir. Bu güneş kursu büyük bir ihtimalle hayvan atribütlü tanrılar ile bütün kainatı simgelemekteydi. Boğanın boynuzu üzerinde bulunan ve tam olarak ne olduğu anlaşılmayan bir hayvandan ise güneş ışınlarını anımsatan ışınlar çıkmaktadır. Bu tasvir de büyük bir ihtimalle güneşi simgeliyordu. Güneş Kurslarının Hititler tarafından kullanıldığının bir başka göstergesi ise, Hitit Krallarının yazdırdıkları yazıtlara “Ben güneş” diyerek başlamalarıdır. Belki de güneş kurslarındaki bu tasvir, direkt olarak Hitit krallarını simgeliyordu.
Üzerlerinde çeşitli hayvan figürleri ve tasvirler bulunan bu alemler, dinsel ritüellerde rahipler tarafından taşınırdı. Bu hayvan figürlerinin hepsi tek tek bir tanrıyı temsil etmekteydi. Alemi oluşturan çemberlerin üzerinde de sallandıklarında sesler çıkartan çıngıraklar bulunuyordu.
Sonuç olarak bütün alemlere baktığımızda bütün hepsinin bir çift boğa boynuzu üzerinde yer almakta olduğunu görmekteyiz. Yukarıda da anlattığımız gibi bu alemler bütün bir kainatı simgelemekteydi. Ekrem Akurgal bu durumu eski bir Türk efsanesi ile bağlantı kurarak açıklar: “Dünya bir öküzün boynuzları üzerinde durur ve öküz başını salladığında deprem olur”