Daha önceki bir yazımızda erken evrelerindeki akropolis yani tepe kentinde yer alan kompleks yapılarını açıkladığımız; Malatya sınırları içerisinde bulunan Arslantepe’nin 6A tabakasında yapılan kazı çalışmalarında daha önceki katmanlarda görülen yerel etkinin halen kendini koruduğu görülse de, güçlü güney etkileri de göze çarpmıştır.
Tapınaklar
Bu
tabakada şehrin kurulduğu teraslarının üzerinde çeşitli yerlerde bulunan
komplekslerin ortasında, bir çeşit caddeyi andıran uzunluğu 35 metre kadar olan
bir koridor bulunur. Bu koridorun iki tarafında ise iki tapınak kalıntıları
bulunmuştur. Bu tapınaklar Anadolulu diğer çağdaşları gibi dikdörtgen bir
yapıya sahipti. 12 x 6 metre plan ölçüsü bulunan bu dikdörtgen yapıların bir
podyum üzerine yapılmış olan duvarlarına cella
adı verilmektedir.
Cellanın
uzun kenarlarından birbirlerine dik yapılan duvarlar ile üç bölüme bölündüğü
görülmüştür. Daha sonra bu planın antik Yunan’da da tapınak mimarisinde
kullanıldığını göreceğiz. Tapınağa giriş cellanın ortasındaki küçük odadan
sağlanırdı. Bu ufak odada sunaklar ve adak masaları ile kurbanların kanının
döküldüğü adak tekneleri bulunmaktadır.
Depo
olarak kullanılan diğer odalarda ise çok sayıda kilden yapılmış mühür
bulunmuştur. Diğer bir odada ise tunçtan imal edilmiş 22 parçadan oluşan bir
silah kümesi gün yüzüne çıkartılmıştır. Bu silahlardan bir tanesi ise özellikle
dikkat çekicidir. Gümüş kakmalarla süslenmiş kılıç oldukça değerlidir. Bu
odaların duvarlarında ise stilize bir şekilde işlenmiş olan insan yüzleri
bulunmaktadır.
Seramik Sanatı
Bu
dönemde doğu toplumlarında gelişen çömlek çarkının burada oturan halk
tarafından da öğrenilip kullanılmaya başlanmasıyla seramik sanatında da oldukça
büyük gelişmeler olmuştur. Anadolu’nun batısında etkili olan renkli kaplar
yerini tek renkli kaplara bırakmıştır. Bu dönemin karakteristik özellikleri
ise; yüksek ayağı kafesli meyvelikler, astarlı bezemeli çömlekler, emzikli
kulpsuz testiler ve oldukça kaba bir şekilde yapılmış büyük bir ihtimalle de
ekmek pişirme amacı ile kullanılan devrik ağızlı çanakların yapılmaya başlanmış
olmasıdır.
Bu
dönemde Mezopotamya ile Doğu Anadolu uygarlıkları arasındaki gerçek anlamda
ticari örgütlenmenin son ayağını oluşturan Arslantepe’de inşa edilen bu
yapılar, İ.Ö. 3000 yıllarına geldiğimizde kullanılmamaya başlanmıştır.
Söz konusu höyükte 1932 yılından beri kimi zaman ara verilmiş olsa da kazı çalışmaları Fransızlar tarafından sürdürülmektedir.