Yaklaşık 20 yıl önce kurulan Avrupa Birliğinin
amacı; birliğe dahil olan halklar arasında, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden
yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Eğitim alanında ise, Avrupa Birliği
ülkeleri arasında ‘’Sokrates’’ programı oluşturulmuş, öğrencilerin ülkeler
arasında eğitim ve okul tercihi yapmaları sağlanmıştır. Türkiye 1993’ten bu
yana Avrupa Birliğine katılmayı amaçlasa da, eğitim sistemini bir türlü Avrupa
ülkelerinin kalitesine ve standardına çıkaramamıştır.
Okul öncesi eğitim sistemi tam rayına
oturtulamamış, ilköğretim ve lisedeki eğitim ezbercilikten çıkamamış,
yükseköğrenim kademeleri akademikleştirilememiştir. Avrupa’ya göre bakıldığında
Türkiye’deki nüfusun yoğunluğu, Avrupa’ya oranla daha fazla okula gerek
duyulmakta olduğunu, eğitimin ve eğitim kurumlarının yoğunlaşması gerektiğini
göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye eğitim sisteminin Avrupa standartlarına
ulaşması için bu sıkıntıları gidermesi gerekmektedir.
Eğitim standartları antlaşmasına göre 1995
yılında Sokrates programının ardından, Erasmus, Comenius, Grudtvig, Minerva,
Lingua, Observation and İnnovation, Joint Actions, Accompanying Measures
programlarıyla; yükseköğrenim, örgün eğitim, yaygın eğitim, açık, uzaktan eğitim,
Avrupa dilleri eğitimi, sistemli eğitim politikaları izleme ve sürekli
güncelleme, diğer Avrupa programları ile ortak etkinlik, destek önlemleri
formlarının Türk eğitim sistemine entegre edilmesi, eğitimde imkan eşitliğini
hedef alması ve eğitimin kalite standardının artırılması gerekmektedir.
Eğitim kurumlarının kalitesi bir o kadar da ulaşılabilirliğine bağlıdır. Nüfusun yoğunluğu bu açıdan sınıfların ve okulun yoğun olmasına ve eğitim kalitesinin düşmesine yol açmaktadır. Öğrencilerin okul yolunda saatlerini kaybetmeleri de motivasyonlarını düşürmekte, gereksiz zaman kaybına yol açmaktadır. Çağın teknolojik gelişmelerine ayak uyduramamış devlet okulları, belirli bölgelerde ve belirli illerdeki sayılı birkaç okulda tam donanıma yakın eğitim vermektedir.
Dershanelerin, devlet okulları kadar öğrencisinin olması da devlet okullarından ve öğretmeninden alınan eğitime takviye ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Hele üniversiteye hazırlanan bir öğrencinin dershaneye gitmesi, günümüzde bir gereklilik haline gelmiştir. Oysa devlet okulları, üniversite okumak isteyen bir öğrenciyi, üniversite sınavını kazanacak yeterlilikte ve kalitede eğitim vermek zorundadır. Hem okul imkanlarının, donanımının standardının yükseltilmesi hem de öğretmenlerin kalitesinin yükseltilmesini düşünmeden önce eğitim sistemin Avrupa standartlarına taşıyıp, eğitimi global düzeye ulaştırmak gerekmektedir.