Yıl
1955; gerginliğin had safhada olduğu bir yıl. Demokrat Parti,
iktidarının beşinci yılını dolduruyordu ve iktidara geldiğinden
beri -belki de- en sıkıntılı yılı dönemi yaşıyordu.
Sıkıntının baş aktörü de Kıbrıs adasıydı.
Kıbrıs,
-Osmanlı Devleti'nin elinden çıktığından beri- İngiltere'nin
elindeydi. İngilizler, "politikaları gereği" adadan çekileceklerdi;
tabii ki askeri üslerinin kalması şartıyla. Tüm sorunda bundan
sonra baş gösterdi: “İngilizlerin çekilmesiyle Kıbrıs kime
kalacak?”
Yunanistan, Kıbrıs'ı topraklarına katmak konusunda kararlıydı. Sorunu
Birleşmiş Milletler'e taşıdı. Yunanlıların teklifi, adada bir
halk oylaması yapılması ve çıkan sonuca göre durumun
belirlenmesiydi. Türkiye ise bu teklife karşı çıktı. Çünkü
bu teklif Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması demekti. Buna
karşı, "Kıbrıs'ın önceden Türk toprağı olduğu" tezi ortaya
atıldı.
DUVARLARDA ÜRKÜTEN SLOGAN: ENOSİS
14
Aralık 1954'de Yunanistan'ın BM'deki başvurusu reddedildi. Kararı
öğrenen Rumlar ve Yunanlılar çılgına dönmüştü. Kurdukları
silahlı örgüt -EOKA- ile saldırılara hız verdiler. Kıbrıs'taki
Türkleri tedirgin eden “Enosis” sloganı birçok mahallenin
duvarlarına yazılmıştı. Türklere yönelik her türlü baskı
uygulanıyordu. Bu baskılar Ankara'nın gözünden kaçmıyordu.
“Kıbrıs
meselesi” Türkiye ile Yunanistan'ın arasını açtı. Kurtuluş
Savaşı'nın ardından iki ülke liderlerinin – Atatürk ve
Venizelos- çabalarıyla dostane ilişkiler kurulmuştu. Demokrat
Parti iktidarı döneminde de bu ilişki geliştirilmiş, iki ülke
liderleri de 1952 yılında birbirlerine ziyaretlerde bulunmuştu.
Ancak "Kıbrıs meselesi" olumlu ilişkilerin bir anda seyrini değiştirdi.
İKİ ÜLKE HALKI ARASINDAKİ GERGİNLİK ARTIYOR
Kıbrıs
konusunda Türkler ve Rumlar arasındaki gerginlik her geçen gün
daha da artıyordu. Gazeteler de yaptığı yayınlarla bu
gerginliğin artmasına “destek” veriyordu. İstanbul'daki
Rumların aralarında para toplayarak EOKA'ya para gönderdiğine
dair haberler gazetelerin manşetlerinden inmiyordu. Bu tip
haberlerle beslenen halkın bir bölümünün Rumlara bakışında
zamanla değişimler oldu.
Kıbrıs'ın
Yunanistan'a bağlanmasından endişe duyan hükümet işi ciddiye
aldı. Başbakan Adnan Menderes, yaptığı açıklamalarda Kıbrıs'ın
Türk yurdu olarak kalacağına dair mesajlar veriyordu. Hükümet,
Kıbrıs konusunda muhalefetten de tam destek aldı. Artık "Kıbrıs
meselesi" tam anlamıyla bir “milli dava” olmuştu.
KIBRIS TÜRKTÜR DERNEĞİ
Ülkede “Kıbrıs Türktür” sloganı hızla halk arasında yayılmaya başladı. 1954'de bu slogandan esinlenilerek “Kıbrıs Türktür Derneği” kuruldu. Derneğin başına da Hürriyet gazetesinde çalışan Hikmet Bil getirildi. Dernek, birçok noktada hızla şubelerini açtı; özellikle de Rum nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerde.
İSTANBUL VALİSİ'NDEN İLGİNÇ YAZI
İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay tarafından 26 Ağustos günü Birinci Ordu Müfettişliğine “ilginç” bir uyarı yazısı gönderildi. Bu uyarı yazısının içeriği şu şekildeydi: "Kıbrıs olayları dolayısıyla bazı emniyet tedbirleri alınması zaruri bulunduğundan icabeden yerlere sevkedilmek üzere 27/8/1955 cumartesi günü sabahından itibaren iş'arı ahire kadar tam teghizatlı motörlü vasıtalarla beraber Emniyet Müdürlüğü tarafından ilişik listedeki mahaller nazarı itibaren alınarak tensip edilecek yerlerde herhangi muhtemel büyük kitle hareketlerini dahi teşebbüs halinde önliyecek miktarda sis ve göz yaşartıcı bombalar ile birlikde toplu olarak bulundurulmasının temini ve sonundan bilgi verilmesini ehemmiyetle arz ve rica ederim." Bu, belki de 6 Eylül'de başlayacak olayların habercisiydi.
LONDRA KONFERANSI
Ada
üzerindeki gerginliğin tırmanması üzerine İngiltere, Türkiye
ve Yunanistan'ı Londra'da bir konferansa davet etti. İki ülkenin
de kabul etmesiyle beraber konferans 29 Ağustos'ta başladı.
Konferansta Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu
temsil ediyordu.
Londra'daki görüşmeler oldukça gergin geçiyordu.
Londra'daki gerginlik iki ülke halkını da gerginleştirdi.
Konferans sürerken iki tarafta da mitingler ve yürüyüşler
yapılıyordu.
Çok kısa bir süre sonra gerçekleşecek “6-7 Eylül Olayları” öncesi vaziyet pek de parlak değildi.