Kıbrıs adası, uzun yıllar Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altında kaldıktan sonra İngiltere tarafından ele geçirildi. Adayı ele geçiren İngilizler ise burada sömürge yönetimi kurdu.
İngilizlerin sömürge yönetimi sürdüğü sırada -1931 yılında- Kıbrıs'ı Yunanistan'la birleştirmek gayesinde olan Enosisçiler harekete geçerek İngiliz yönetimine karşı isyan başlattılar. Ama isyan başarısızlıkla sonuçlandı ve istediklerini elde edemediler.
1950'de Ensosis düşüncesini pratiğe dökmek için adada Rum halkın katıldığı bir referandum düzenlendi. Bu referandum oylaması, adadaki Türk halkını hiçe sayan bir gelişmeydi. Kıbrıs'taki Türkler ve Türkiye, Rumların bu davranışına tepki gösterdi.
YUNANİSTAN'IN BM HAMLESİ
Yunanistan ise kararlıydı. Kıbrıs'ı topraklarına katmak için Birleşmiş Milletler'e başvurarak konuyu dünya kamuoyuna taşıdı. Yunanlıların teklifi, “Adada halk oylaması yapılsın ve halk kendi kaderini kendi tayin etsin” şeklindeydi. Bu teklif kısaca Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması demekti. Çünkü, adadaki Rum nüfusu Türk nüfusuna göre fazlaydı. Türkiye ise “Kıbrıs'ın eskiden bir Türk toprağı olduğu” düşüncesini karşı tez olarak sundu.
ENOSİS İDEALİ VE TAKSİM PLANI
Birleşmiş Milletler, Yunanistan'ın yaptığı teklifi 14 Aralık 1954'de reddetti. Rumlar ve Yunanlılar karara tepkiliydi. Enosis düşüncesini masa başında gerçekleştiremeyeceklerini düşünerek silahlı örgütlenmeye ağırlık verdiler. 1955'de Enosisçilerin silahlı örgütlenmesi olan EOKA kuruldu. EOKA, kurulduğu ilk andan itibaren adadaki Türklere karşı saldırılara girişti. Bunun üzerine EOKA'nın terör faaliyetlerine karşı Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu. Kıbrıslı Türklerin de -Rumların Enosis idealine karşı- Taksim planı vardı artık!
GARANTÖRLÜK HAKKI
1957'de NATO'nun girişimiyle EOKA geçici olarak ateşkes ilan etti. Ateşkesten sonra 1959'da Zürich ve Londra Antlaşmaları imzalandı. Zürich Antlaşması'nda Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye garantörlük hakkı veriliyordu: “Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu tanımakta ve garanti etmektedir. Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini gerekse adanın taksimini doğrudan doğruya, veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenirler. Bu Antlaşma hükümlerinin herhangi birinin ihlali (çiğnenmesi) halinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu hükümlere saygıyı sağlamak için gerekli girişimlerin yapılması ve önlemlerin alınması maksadıyla aralarında danışmalarda bulunmayı üstlenirler. Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı taktirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar.” Türkiye, 1974'te adaya barış harekatı düzenlediğinde bu maddeyi dayanak noktası yapacaktı.
Bu antlaşmalarla, adada, iki toplumun ortak egemenliğine dayalı bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu ve adadaki İngiliz hakimiyeti sona erdi. Adaya belli sayılarda Türk ve Yunan askerleri gitti. Kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Makarios, Cumhurbaşkanı yardımcısı ise Dr. Fazıl Küçük oldu.
MAKARİOS TÜRKLERE VERİLEN HAKLARDAN RAHATSIZ
Makarios, yapılan antlaşma çerçevesinde Türklere verilen hakları çok fazla buluyordu. Bu yüzden de bazı değişikliklerin yapılması gerektiğini belirtiyordu. Doğal olarak Türkiye bu değişikliklere kesin olarak karşı çıktı. Makarios da antlaşmaların geçeriz olduğunu duyurdu.
1963 yılında Türklere yapılan saldırılar şiddetini gittikçe artırıyordu. Uluslararası kamuoyu yaşananlara seyirci kalırken Türk uçakları Kıbrıs üzerinde alçak uçuş yaparak Rumlara gözdağı veriyordu. Ancak, saldırılar yine de sonlanmıyordu.
“YA TAKSİM YA ÖLÜM”
Kıbrıs Türklerine yapılan saldırılar Türkiye'de büyük tepkilere yol açıyordu. Kıbrıs Türktür Derneği'nin organize ettiği mitingler yurdun dört bir yanında yapılıyor ve mitinglerde, “Ya Taksim Ya Ölüm” sloganı dillerden düşmüyordu.
EOKA, Enosis düşüncesini uygulayabilmek için Makarios'a iki kez darbe girişiminde bulundu, ama başarılı olamadı. EOKA'nın 15 Temmuz 1974 günü üçüncü kez giriştiği darbe ise başarıya ulaşmış ve Makarios devrilmişti. Makarios'un devrilmesiyle Cumhurbaşkanlığına EOKA lideri Nikos Sampson geldi. Rumlar, Enosis düşüncesinin gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atmıştı. Nikos Sampson yönetimiyle birlikte adada Türklere uygulanan katliamlar hız kazandı. Katliamlarından Kıbrıslı Rumlar da nasibini almıştı.
Artan saldırılar karşısında Başbakan Bülent Ecevit İngiltere'ye gitti. İngiltere'den adaya müdahale için destek istediyse de umduğu desteği bulamadı. Ancak Bülent Ecevit kararlıydı; Türkiye'nin tek başına da olsa müdahaleyi gerçekleştireceğinin altını çizdi. İngiliz siyasetçiler ise buna pek ihtimal vermiyordu.
Türkiye, tüm olumsuz koşullara karşın garantörlük hakları çerçevesinde 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs'a çıkartma yapmış ve böylece Kıbrıs Barış Harekatı başlamıştı.
Söylenene göre Rumlar, Türkiye'nin böyle bir harekat yapacağına inanmayıp hep dalga geçiyorlarmış. Radyolarında sürekli "Bekledim de gelmedin" şarkısını çalıyorlarmış. Türkler de buna karşılık "Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim" şarkısını çalıyorlarmış:)))