Kontrolün, pigmentidir direnç. Beşeri varlıklar, karşılaştıkları olaylarda, bilgi birikimi ölçütünde kabul etme yada direnç gösterme eylemindedirler. Bu faaliyetler insanı, insan kılan tecrübeleri elde etmek için gerekli olan sürecin bir parçasıdır.
Zorluklar, insan için bir teveccühtür. Çünkü her zorluk, direncimizin ölçütünü bir sıra yukarıya taşıyacaktır. Bu da karşılaştığımız olayları lehimize kullanacağımız verilere çevirmemize yardımcı olacaktır.
Örnekleriyle direnç; bir bebeğin yürümeyi öğreniş sürecinde düşüp kalkmasında; Bir çocuğun toplumsallaşma sürecinde, toplumun ahlak kurallarına ters düşen davranışları karşısında maruz kaldığı yaptırımlar sonucunda toplumda kabul görmeye doğru ilerlemesinde; Başarılı bir öğrenci olmak için, öğrencinin zorluklara karşı direnç gösterip, öğrencilik görevlerini yerine getirmek zorunda olmasında; Bireyin, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan kaynaklara ulaşmasındaki çabasında, vb.
Bahsettiğimiz örneklerde görmüş olduğunuz gibi hayatımızın her anında bir direnç noktası mevcuttur. Burada önemli olan direnç noktasında göstermiş olduğumuz etkileşimdir. Doğru ve kararlı bir etkileşim için tecrübelerin ışığı yön gösterici olabilir. Lakin tecrübeler yanıltıcıda olabilir. Mevcut bilgi birimi ölçüsünde davranış sergilemimiz normal olandır. Örneğin ateşin insana zarar vereceğini bilmeyen bir çocuğun ateşten zarar görebilme ihtimali, istisnai durumlar haricinde bilir kişiye nazaran daha yüksektir. Bu bir kesin örnektir. Ancak somut olaylar yerine soyut-düşünsel olaylarda tecrübeler, çok yönlü olan iletişim içerisinde bariz şekilde hata yapmamıza olanak sağlayabilir. Çünkü bazen tecrübeler insana aldatıcı doğruların esiri olmasında etkendir. İnsanların birbirleriyle iletişimleri sırasında en büyük sorun, farklılıkların ikinci planda tutulmasıyla yaşanacak olan sorundur. Daha basit tabirle tanışma sırasında gayri resmi sohbetler farklılıkların farkındalığı durumu olmadığından dolayı hoşnutsuzlukla biten iletişim sahnelerinin oluşmasına yardımcı olabilir. Burada bireyin daha önce kendisini birey yapan ve benliğini oluşturan edindiği tüm tecrübeler farklı bir birey için çok daha farklı bir tecrübe olabilir. Ayrıca doğru, insanın algısındaki bakış açısında saklı değil midir? Peki buradan yola çıkarak herkesin farklı doğruları olabilir diyebilir miyiz? Tabii, bazı doğrular her zaman sabittir (Örn. Ateş sıcaktır.). Ancak çoğu zaman bu söylem doğru olacaktır.
Bu örneklerin dışında, insan kötü çevresel etkenlerin etkisiyle oluşturmuş olduğu kişiliğinde sergilemiş olduğu eylemlerinde veya normal bir bireyin direnç gösteremeyip bir kaçış noktası aramadaki eyleminde, kendine zarar vermeye yönelik tutum sergileyebilir. Buradaki direnç, insanın düşünsel yapısını oluşturmasında yardımcı olan faktörlerin doğru-yanlış zıtlaşmasındaki ağır basan yöne yönelmesiyle gerçekleşecektir. Daha önce ateşin insana zarar vereceği örneğinin tecrübelere ve bilgi birikimine dayalı olduğunu anlatmıştık. Peki sigara, alkol veya uyuşturucu maddelerin insanın ruhsal ve fizyolojik sağlığına zararlı olmasının bilincinde olunmasına rağmen bu tür maddelerin kullanımı neden devam etmektedir? Burada toplumdaki birden çok iletişim katmanının homojen şekilde etkileşim içerisinde olmamasından, toplumsal baskı gruplarının hükmettikleri beşerileri yanlış yönde baskı yoluyla bilgilendirmeye tabii tutması bazen isteyerek, bazen istek dışı bir şekilde insanı kötü alışkanlıkların eşiğine getirmektedir. Unutulmamalıdır ki! yanlışlarında doğruları vardır ve her doğru, doğru değildir. Olaylara bu ölçüde baktığımızda kötü alışkanlıklara maruz kalan bir birey, grup psikolojisi içerisinde yanlışları, doğru olarak gören bir sürü içerisinde doğru-yanlış kavramını kaybedebilir. Burada insanın gözündeki kurgulanan perde çıkar-çıkar ilişkisine dayanan ve iyiliğe yükselen bir zeminin çerçevesinden çok uzaktır. Aksine “menfaat düzenine esir düşmek” cümlesini sarfetmemize zemin hazırlamaktadır.
Sadece iyiye veya kötüye ilerleyen bilinçlendirmeden oluşan bireyselleşmeden bahsetmek konuya bütünüyle vakıf olmayı örter. Burada bir diğer ölçü “iyiden daha iyiye, kötünün, iyisi” veya “kötüden daha kötüye, iyinin kötüsü“ ilerlemede, aldatıcı politikaların varlığından da söz etmek gerekir. Burada, bireyin kendi içerisinde hesaplaşmasından, toplumun bireye etkilerine kadar bir çok örnek verilebilir. Avuntu olarak adlandırdığımız, insanın kendisine teselli vermesi örneği açık örneklerden “kötünün, iyisi” aldatıcı söylemi; Kâr oranı düşen bir firma çalışanlarının birbirleri arasında “bizden daha kötüleride var. Biz iyinin kötüsüyüz.” Söylemi; Başarı oranı düşük bir siyasi partinin , parti üyelerine motivasyon aracı olarak kullandığı “biz çok iyiyiz, en doğru biziz“ sloganını, her yükselişte “iyiden daha iyiyiz” bilincini empoze etmesi; Yoksulluğa düşmüş bir ailenin “bizden daha kötüsüde var.” Deyip aile fertlerini daha dirençli kılmaya çalışması “kötüden daha kötüye” örneğini teşkil etmektedir. Bu aldatıcı politik duruşlar kimi zaman gelişime, kimi zaman duraksamaya, kimi zamanda menfaatlere yönelmek için kullanıldığını kısa bir paragrafta görmüş olduk.
Bireyin tüm durumları değerlendirip evrensel doğrulara yani hakikate ulaşması zorlu bir yolculuktur. Burada objektif bakış açısı yakalamak çok uzun yıllar alacaktır. Bilgi birikimleri bundan dolayı doğru ve hızlı bir şekilde toplumun her tabakasına homojen bir şekilde aktarılmalıdır. Homojen etkileşim, toplumun doğruları ve yanlışları pekiştirmesinde bir gerekliliktir. Bilir kişilerin, toplumun her katmanıyla etkileşime geçmesi konusunda toplumu bir arada tutan kamusal idarenin desteği gereklidir. Aksi takdirde toplumdaki suç oranlarını SADECE cezalarla örtmeye çalışmak çözümcül olmayacaktır.
Farkındalığı daha çok arttırmak adına, bir sonraki yazıda görüşmek üzere …
Ali SARI
04.03.2011