En zor şey insanlık öğretmektir…
Bugün sizlerle Sayın Dr. Murat Kınıkoğlu nun çok beğendiğim bir yazısını paylaşmak istiyorum;
Tıp fakültelerinde anatomiden fizyolojiye, psikolojiden, teknolojik gelişmelere kadar her şey öğretilebilir. En zor şey insanlık öğretmektir…
Hocalar derse girip “Çocuklar sakın hastanız size elini uzattığında suratınızı asıp geri geri kaçmayın, elini tutup teskin edici rahatlatıcı sözler söyleyin…” diyemezler.
Geçenlerde hastanede yatan eski bir hastamı görmeye gittim. Kızı telefon açıp annesinin geçirdiği operasyondan sonra ters giden bir şeyler olduğu söylemişti. Odaya girdiğimde narkozun etkisi geçmek üzereydi. Hastamın yüzündeki ifadeden canının yandığı anlaşılıyordu. Çok geçmeden ameliyatı yapan doktorlardan biri girdi içeri. Yatağın başucunda durarak hastasının durumu ile ilgili açıklamalar yaptı. Hasta kulağına gelen seslerden yatağın etrafında birileri olduğunu anlamıştı, gözleri kapalı elini doktor beyin olduğu tarafa doğru uzattı. Ben meslektaşımın hastanın kendine uzanan elini tutup teskin edici bazı sözler söyleyeceğini düşünürken birkaç adım geri kaçtığını fark ettim.
Tıp fakültelerinde anatomiden fizyolojiye, psikolojiden en son modern teknolojik gelişmelere kadar her şey öğretilebilir. Takdir edersiniz ki en zor şey “insanlık” öğretmektir. Hocalar derse girip “Bugün dersimiz insanlık. İyi kalpli olmayı, hastalara iyi davranmayı öğreneceğiz” veya “Çocuklar sakın hastanız size doğru elini uzattığında sakın suratınızı asıp geri geri kaçmayın… Hastanızın elini tutun, okşayın, teskin edici, rahatlatıcı sözler söyleyin…” diyemezler…
Aşağıdakileri tüm hastanede yatan hastaların hislerine tercüman olmak adına yazdım:
SEVGİLİ DOKTORUM...
Sizden odama girmeden önce kapıyı vurmanızı rica ediyorum. Mesleğinize büyük saygı duyuyorum ama biz hastalar (gelen doktora bile olsa) uygunsuz bir pozisyonda görülmek istemeyiz…
İlk defa karşılaşıyorsak lütfen bana kendinizi tanıtma zahmetine girin. İsminizi, ihtisasınızı, bana niçin geldiğinizi, konsültasyon nedenini söyleyin.
Bana ismimle hitap etmeniz hoşuma gider. Sıradan bir hasta değil değer verilen bir “insan” olduğumu düşünürüm. Elimi sıkmanız, avcunuzda tutmanız büyük incelik olur. Bana “hatırımı, bugün kendimi nasıl hissettiğimi” sorarsanız beni önemsediğinizi bilirim.
İşiniz bitince hemen kaçmayın, bir dakikalığına da olsa sandalyeye oturun ve bir kereliğine de olsa bana gülümseyin. Benden gerçekleri gizlemeyin ama beni de korkutmayın. Biliyorum, isterseniz en kötü haberin bile iyi tarafını görmemi sağlayabilirsiniz.
Buraya tatile gelmediğimi unutmayın. Sıkıntımdan kurtulmak için geldim ve evime dönmeyi dörtgözle bekliyorum. Bu yüzden arasıra yüzümü asık görürseniz kızmayın…
Tabii ki tetkik yaptıracaksınız ancak faturaların tarafımdan ödeneceğini hatırlatmak isterim. Lüzumsuz tetkikler ve gereğinden uzun süre hastanede yatırmanız bütçemi tahayyül edemeyeceğiniz kadar zorlayabilir.
Benim doktor değil tıbbi konuları hiç bilmeyen bir hasta olduğumu unutmayın. Size, hastalığımla ilgili aptalca sorular sorabilir, değerli vaktinizi çalabilirim. Sinirlenmeden benim anlayabileceğim açıklamalar yapın ve lütfen bana karşı sabırlı ve anlayışlı olun…
İşiniz çok yorucu, nöbetleriniz çok yoğun veya aldığınız para çok az olabilir. Bu görevinizi en iyi şekilde yapmanıza engel olmamalı. Kendinizi benim yerime koyduğunuzda her şeye rağmen daha iyi durumda olduğunuzu fark edeceksiniz…
Unutmayın yıllar sonra anımsadığımız doktorlar iyi kesen-biçen usta cerrahlar değil, sıcak gülüşünü ve içten yaklaşımını unutmadığımız “insan” doktorlardır.
Dr.Kürşat BAKLA