(Yazımızda, bir toplumun müzikle nasıl kendini bulabildiği irdeleyeceğiz. Kendi ırkımızdan bir örnek. )
Cartel
1995’de ilk ekrana çıktığını eminim bir kısmınız çok net, diğer kısmınızda çok
bulanık şekilde hatırlayacaktır.
Şahsen ben 3. sınıf öğrencisiydim onları ilk kez TV’de izlediğimde. Bir çoşku,
sokakta bağıra çağıra Türkçe konuşarak uyaklı konuşan 3-5 adam…
Siyah kapşonlu sweetler içerisinde, ‘ Gel gel gel Cartel’e gel.’ diyerek
herkesi bir noktada toplama çağrısı yapıyorlar. Tabi daha küçüğüz, daha
anlamıyoruz bu sözleri. Müzik çoşturdukça evin içinde hopla zıpla tepiniyoruz.
Rap kültürünü Türkiye o zamana kadar emin olun bu kadar göz önünde yaşamadı,
yani bir şeyler vardı o vakte kadar – ama Cartel alelade çıktı karşımıza ve
artık kafamızdaki Rap profili oydu, onlardı.
Peki Cartel nereden çıktı ?
Bir sabah TV’de neredeyse her 20 dakikada dönen bir video, sonraki günlerde her
TV programında onlar, hep benzer açıklamalar ve ‘ Biz , Almanya’daki Türkleri
artık bir çatıda toplamak, onlara artık bir şeyleri fark ettirmek için bir
aradayız.’ sözleri…
67’de ilk kafile’nin ardından, artık 4. neslin zamanında ses çıkması bir şeylere meydan okuması, hem
ülke gündeminde hem de Almanya gündeminde o aralar bir numaraydı.
‘
Almanya’nın 3 köşesinde’ ; Münih, Berlin ,Kreuzberg. Şuan Türk nüfusunun en
çok oduğu yerlerde, özellikle Neonazi yandaşı dazlaklara karşı bir başkaldırı
oluşumunun medya koluydu bana kalırsa.
Yani; bir haber ajansı olmasa da, müziğin evrenselliğiyle bu çekilen
çile ve zorlukları acındırarak değil; aksine sempati toplamak için korkusuzca
meydan okuyarak varoluşun temsilcileri oldular.
Klibin başındaki radyo anonsunu hatırlar mısınız bilmem ; “ Berlin’de dün akşam
ateş saldırısına uğrayan, 5 Türk, içerisinde 3’ü çocuk olarak hayatlarını
kaybettiler.”
Neonazilerin en çok hedefi özellikle Türk nüfustu. Çünkü; Almanya’ya göç
döneminde ülkemizdeki yokluk ve yoksulluktan dolayı en çok Türk halkı “bir
umutla” Almanya’ya göç etmişti. Çoğu filmlerimizde de bu işlenir. Güldürür,
düşündürür, kimisi ağlatır…
Yaklaşık 30 sene sonra artık bir şeyler açık açık söylenmeliydi. Çünkü;
sokak ortasında dazlaklardan dayak yemek, her gece evinin kundaklanacağı
korkusuyla ailesinin başında uyumadan beklemek,
fabrikada zulüm derecesindeki aşağılamalara maruz kalmak, sokakta
aşağılanarak 3. sınıf muamelesi görmek, kardeşine bacısına kızına laf
atıldığında sessiz kalmak artık birçoğunun sabrında bardağı taşıran son
damlaydı.
Cartel, bilinen basit bir sanatsal oluşum değildi. Milliyetçi Rap sıfatını
kazanarak, özellikle Almanya’da olmak üzere Avrupa’daki diğer gurbetçilerimize de
cesaret veren yegane bir simge oldu. Çünkü; verdiği mesaj artık birlik,
beraberlikti.
Avrupa’da Türk kesimin belkide en çok ihtiyaç duyduğu, en gerekli atılımı bir
müzik grubuyla yaptılar ve adı da bu yüzden ‘ Cartel’ di. Cartel; düzensiz
birlik demektir aslında kısacası. Yani bir planlama , bir şemaya sahip olmadan
bilinmeyen bağ ile birbirine bağlı olmak. İmside buradan geliyor büyük
ihtimalle, yinede Alper Ağa, Erci-E ne düşündü bilmiyorum.
Peki Cartel’den sonra ne değişti Almanya’da?
Almanya’da, Türkleri bu şekilde örgütlenmiş olabileceğine kimse pek ihtimal
vermiyordu kısacası. Çünkü; sabahtan akşama kadar çalışan insanlardı Türkler
onlar için. Özel bir hayatları, sosyal aktiviteleri olamayacak kadar zaman fukaralarıydı.
Çoluk çocuk çekingendi, zaten Almanca bilmiyorlardı kendilerini ifade
edemezlerdi ve her ne konuda olursa olsun; Türkler hep etkisiz paydaydı.
Fakat; kimsenin ummadığı bu oluşum sayesinde, artık birlik mesajları
veriliyordu dışarıya. Özellikle Almanlara, zira artık onlar 3. sınıf vatandaş
değil, Almanya’nın gelişiminde önemli rol oynayan aktörlerdi. Gittikçe yaşlanan
Almanya’ya rağmen, hızla çoğalan bir Türk nüfusu baş gösteriyordu. İşte, tüm
bunların farkına varılmasını sağlayan Cartel oldu.
Artık hırla gürle korkutulamayacak bir nesildi 95’ten sonrası. Sokak aralarında
ateş kovaları etrafında toplanıp sürekli katılımlara açık olan topluluklar,
sokaklarda beraber gezen kara kafalı çocuklar… Türkler artık Cartel’den sonra,
kendi özlerini, kendilerinde olan fakat o vakte kadar farkında olamadıkları
özgüvenlerini bulmuşlardı.
Bir toplumu fitilleyen sadece 4 dakika 19 saniyelik bir klipti.
İşte Cartel ve Cartel’den sonrakiler…
Her şey apaçık ortada. Bu yazı, ustalara saygı babında yazılmıştır,
unutulmamışlardır.
Cartel’e saygı…