Her ne kadar hastalıklar sonucu değil de yaşadığımız için öleceğimiz doğru ise de insanoğlunun sorunsalı hiç bitmiyor, hastalık derecesinde saplantılara varacak kadar kendi öz benliğine işkencelerin türlüsünü yapabiliyor gözünde büyüttükleri için. Hem de amaç ne? Kendini ferahlık düzeyinde görmek isteği… Başka bir şey değil. Bu azim, bu koşturma, bu korku, bu umut hep onun için.
Selene, Pandora'nın kutusundan son çıkacak olan umudu korumakla görevli tanrıça diye bilinse de mitolojide geçen bu kıssaya aldanıp umudun hala ortalarda olmadığını, Selene'nin korumasında kaldığını sanmayalım. Umut her yerde olabileceği gibi sanrıların en tepe yaptığı zamanlarda o da aynı paralellikte zirve yapar. Korku ve umut iki kardeştir ve yeri geldiği zaman onlar kadar insanı dine yaklaştıran da yoktur. Korku zaten kendi içinde yapılacaklara engel olma hissiyatını insan üzerine bastıran acayip bir fren sistemi. Umut ise insanın içine duymak istediği müjdenin fısıldanacağı anın uzaklığı. Korku her zaman bizimle iken, umut sınır çizmesini gayet iyi bilir, yakınmış gibi görünüp hep uzaklarda olan o dur. Koşturma ve azim zaten çağımızın hastalığı, fazlaca efor harcamaktan ve sürekli ileriyi düşünmekten bu günü kaçıranların tercihi…
Balzac, “Dansla canlanmış bir kadını tasvire imkan yoktur,” der; eğer, dans kabiliyetimizi bir kenara bırakmamış ve kulağımıza hala müziğin ritimlerini, ahenk ve mana şekliyle alabiliyorsak, içimizde ne korku barınır ne de umuda çağrı yaparız. Biraz enerji, biraz sinerji, biraz da cesaret. Zaten yaşadığımız için ölmeyecek miyiz, var oluşçu düşünce mekanizmasına sahip birey nidasıyla haykırmalı o zaman; yaşamın anlamını keşfetmeye çalışmak için değil, yaşamdan bir anlam yaratmaya çalışmalı. Kaliteli güdülere sahip bireyin olmasını istediği bundan başka bir şey değildir herhalde. Hayat bir yarış değildir, bireyin kendi çizdiği yol üstünde kendinden fedakarlık vererek fanatikleşmekten uzak belirlenmiş sona yakınlaşmasıdır.
İradi, ama fikir ve düşüncelerinin sağlamlığına temelden güvendiğin bir çağda karar vermelisin gelecek hayatına.
Azimli mi olmak istiyorsun? Hep güçlü kalmalısın.
Hep koşturacak mısın? Sonsuz enerjiyle dolmalısın.
Saf korkuların esaretiyle nereye kadar yaşarsın? Ona zaten yaşamak denilmez.
Ya umut! Dünyadaki herkese dağıtılmış, senin farkın ne, önceliği sana vermeleri için?
Hayat, şekillenmeye mecbur bir yapıda gelecek planları sunuyor hepimize. Zor bir devirde yaşıyoruz bu acı bir gerçek. Önemli olan, belki de tek bilmemiz gereken şey, hayatı kararların değil, kararsızlıkların kararsızlığa götürdüğüdür…
Kendine özgü potansiyellerine ağırlık veren bireyler, hayatta tek bir şey yapmıştır, onu da iyi yapmıştır…