Birinci
Dünya Savaşı'nın ardından İtilaf Devletleri, yenilgiye
uğrattıkları İttifak Devletleri ile barış antlaşmaları
imzaladılar ve savaşa son noktayı koydular. Küçük bir hatırlatma
yapmak gerekirse bu antlaşmalar; Versay, Saint Germain, Nöyyi ve
Trianon'du. Fakat, Osmanlı Devleti ile savaşı nihai olarak
bitirecek bir antlaşma imzalanamamıştı.
Nitekim,
İtilaf Devletleri'nce Osmanlı Devleti'ne dayatılan Sevr
Antlaşması'na karşı, Anadolu başkaldırmış ve direnmişti.
Anadolu'nun kahramanları, Kurtuluş Savaşı'nda tüm zor şartlara
rağmen tarihin unutamayacağı şanlı bir mücadele vermiş ve bu
mücadeleyi de “onurlu” bir barış antlaşmasıyla taçlandırmak
istemişti.
İtilaf
Devletleri, İsviçre'nin Lozan kentinde bir barış konferansı
yapmak üzere TBMM Hükümeti'ni davet ettiler. TBMM Hükümeti'nin
yanında İstanbul Hükümeti'ni de konferansa çağırdılar.
İstanbul Hükümeti konferansa katılma konusunda istekliydi. Kendilerine
gelen bu teklifi olumlu karşıladılar. TBMM Hükümeti ise bu olaya
tepkiliydi. Görüşmelerde yaşanabilecek çok başlılık çeşitli
sorunları beraberinde getirebilirdi. Derhal bu tehlike önlenmeliydi.
SALTANATIN KALDIRILMASI
Bu
tehlikeyi önleyecek formül bulunmuştu: Saltanatın kaldırılması.
1 Kasım 1922'de yasa yürürlüğe sokuldu ve görüşmelerdeki bu
tehlike bertaraf edildi. TBMM, Mustafa Kemal Paşa'nın barış
görüşmelerine katılabilmesi için konferansın İzmir'de
toplanmasını istedi. İtilaf Devletleri, konferansın tarafsız bir
ülkede olması gerektiğini belirterek bu teklifi reddetti.
Lozan'a
gidecek temsilciler de belirlendi. Baştemsilci olarak, bizzat
Mustafa Kemal Paşa'nın direktifiyle İsmet İnönü
görevlendirildi. İsmet İnönü dışında diğer temsilciler
arasında; Dr. Rıza Nur, Hasan Saka, Celal Bayar, Yahya Kemal
Beyatlı, Münir Ertegün, Zekai Apaydın gibi isimler vardı.
Lozan'a
giden heyete, özellikle de iki kırmızı çizgi konusunda uyarılar
yapıldı ve bunlardan asla taviz verilmemesi istendi. Bunlardan
biri, Doğu'da Ermeni Devleti'nin kurulmasını kabul etmemek, diğeri
ise kapitülasyonların kaldırılmasıydı.
13
Kasım 1922'de başlaması planlanan görüşmeler, gecikmeli olarak
20 Kasım 1922'de başladı. Görüşmelerde İngiltere'yi Lord
Curzon, Fransa'yı Barare, İtalya'yı Garroni, Yunanistan'ı
Venizelos, Sovyetler Birliği'ni ise Çiçerin temsil ediyordu.
Ayrıca, ABD de gözlemci olarak konferansta bulunuyordu.
GÖRÜŞMELER KESİLİYOR
Görüşmeler
ilk günden itibaren oldukça çetin geçti. Taraflar arasında,
özellikle de Musul'un akıbeti, kapitülasyonlar ve boğazlar
konusunda büyük görüş ayrılıkları yaşandı. Türk heyetinin,
İstanbul ve Çanakkale'de bulunan İngiliz ordusunun çekilmesini
istemesi de tıkanma noktalarından biriydi. Hiç kimse -en azından
şimdilik- fedakarlık etmeyi düşünmüyordu. Bu tıkanmanın
sonucunda 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesildi.
İNGİLİZ CASUSLARI MECLİSİ DİNLİYOR
Türk
heyetinin yurda dönmesi üzerine, TBMM'de Lozan görüşmeleriyle
ilgili iki hafta boyunca gizli görüşmeler yapıldı. Muhalif
milletvekilleri, heyeti sert bir şekilde eleştirdi. Bu
eleştirilerden doğal olarak hükümet de nasibini aldı. Kimisi delegelerin milletin çıkarlarını savunamadığından şikayet
ediyordu, kimisi de delegelerin diplomasi bilmediğinden şikayet
ediyordu. Bu görüşmelerde konuşulan her şeyi İngiliz
istihbaratı takip etmişti ve görüşmelerin hepsi elindeydi.
İngiliz istihbaratı elde ettiği bu bilgileri hızla hükümet
yetkililerine ulaştırdı. İngiltere, bundan dolayı büyük bir avantaj elde
etmişti.
TBMM'nin
girişimleriyle, 23 Nisan'da ikinci kez görüşmelere başlandı.
Türk heyetinde bir değişiklik yoktu, fakat bazı devletlerin
temsilcilerinde değişiklikler vardı. Örneğin; İngiltere'yi
artık Sir Horace Rumbold temsil ediyordu.
İsmet
İnönü'nün, Yunanistan'ın savaş tazminatı karşılığında
önerdiği Karaağaç'ın verilmesi teklifini kabul etmesi büyük
eleştirilere neden oldu. Mustafa Kemal Paşa, İsmet İnönü'ye her
daim desteğini vermişti, bu kararında da arkasında durdu. Böylece
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalandı. Musul sorunu
ise Lozan'da çözümlenemedi.
Bu arada, Lozan Antlaşması'nda ABD'nin imzası yoktur. Çünkü, -biraz önce de değindiğimiz üzere- ABD konferansa gözlemci olarak katılmıştı.