BAŞLARKEN
Cumhuriyet ilan edileli henüz ikinci yılını doldurmamıştı. Ülke “dönüşümünü” sürdürüyordu. İşte böyle bir ortamda “çiçeği burnunda” Türkiye Cumhuriyeti etkisi güçlü ve geniş bir coğrafyaya yayılan isyanla karşılaştı: Şeyh Said İsyanı.
Böylesi büyük bir isyana giden süreçte neler yaşanmıştı?
İsyanın nedenleri neydi?
İsyanın temelinde dini sebepler mi vardı?
İsyanda milliyetçilik ne kadar etkili olmuştu?
İşte tüm bu soruların cevabını verebilmek için salt isyan dönemini değil isyanın öncesindeki ve sonrasındaki iç/dış koşulları da incelemek gerekir.
DIŞ KOŞULLAR – MUSUL MESELESİ
Türkiye, 24 Temmuz 1923'de “kuruluş bildirgesi” olarak adlandırılan Lozan Antlaşması'nda Musul konusunda bir karar çıkartamadı. Lozan'da, Musul'un akıbetinin Türkiye ile İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelerle belirlenmesi kararlaştırıldı. İki ülkenin anlaşamaması halinde devreye Milletler Cemiyeti girecekti. Türkiye, Milletler Cemiyeti'nin üyesi değildi.(NOT: Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne katılması 1932 yılında gerçekleşecekti.) Dönemin Türk hükümeti bu noktada pek çok eleştiri almıştı; Musulun kaderinin Milletler Cemiyeti'nin rızasına bırakıldığı gerekçesiyle. İngilizlerin Milletler Cemiyeti nezdinde gücü ve tesiri oldukça fazlaydı.
İngiltere, Musul'u bırakmamak pahasına her türlü “siyasi projeyi” devreye sokabilirdi. Bu yüzden Şeyh Said ayaklanması incelenirken bu dış koşul gözardı edilmemeli.
İÇ KOŞULLAR – HALİFELİĞİN KALDIRILMASI
Yazının başında da belirttiğimiz gibi Türkiye “dönüşümünü” sürdürüyordu. Saltanat kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmişti. Bunun ardından planlanan halifeliğin kaldırılmasıydı. 3 Mart 1924'de bu da gerçekleşti ve halifelik kaldırıldı. Ardından bir dizi değişiklik daha yapıldı: Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı.
Bu “değişimlere” halkın bir bölümü olumsuz bakıyordu; yer yer tepkiler oluşuyordu. Özellikle de tepkilerin yoğunlaştığı konu halifeliğin kaldırılmasıydı. Şeyh Said isyanının başlangıcında isyancılar bu noktaya vurgu yapacaklardı. Dolayısıyla isyanın tahlilini yaparken bu saydığımız “değişimleri” de göz önüne almamız gerekir.
1924'de yeni anayasanın ilan edilmesiyle muhalefet partilerinin kurulmasının önü açıldı. 17 Kasım 1924'de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Böylece, cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi kurulmuş oluyordu.
İSYAN BAŞLANGICI
İsyan gününe gelirsek… Şeyh Said, kardeşi Şeyh Abdurrahim'in köyü olan Piran'a gitmişti. 13 Şubat 1925 günü Piran'a, birkaç suçluyu almak üzere bir grup asker gelir.(NOT: Askerlerin bölgedeki asker kaçaklarını toplamak için geldiği de söylenir.) Bu sırada askerlerle köylüler arasında gerginlik çıkar ve bu gerginlik kısa sürede çatışmaya dönüşür. Şeyh Said'in etrafında bir anda çok sayıda kişi toplanır. İsyan başlamıştı artık. Aslında isyan 21 Mart'ta planlanıyordu. Ancak, beklenmedik bir şekilde erkenden başlamıştı.
16 Şubat'ta Genç ilçesine bağlı Darahani kazası basıldı ve vali ile devlet görevlileri esir alındı. Şeyh Said, “dinin elden gittiğini” ve herkesin din uğruna ayaklanmaya katılması gerektiğini söyledi.
İSYAN HIZLA YAYILIYOR
Ayaklanma bölgedeki bazı aşiretlerinin de destek vermesiyle geniş bir sahaya yayılmaya başladı. Siverek, Ergani ve Maden isyancılar tarafından kontrol altına alındı. 21 Şubat'ta isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan edildi. Ayaklanma çeşitli kollara ayrılmıştı. Muş'a ve Elazığ'a ilerleyen iki farklı kol vardı. İsyancılar Elazığ'ı bir süre ele geçirdi. Bu isyan kolunun başında Gökdereli Şeyh Şerif vardı.
İsyanın büyümesi üzerine Başbakan Ali Fethi Okyar istifa etti. Mustafa Kemal Atatürk, isyanın başlangıcında Heybeliada'da bulunan İsmet İnönü'yü Ankara'ya çağırmıştı. 3 Mart günü İsmet İnönü'ye yeni hükümeti kurma görevini verdi. Ertesi gün de TBMM'de Takrir-i Sükun Kanunu kabul edildi. Bunun yanında İstiklal Mahkemeleri kuruldu.
Hükümet güçlerinin ağırlığını koymasıyla isyancılara karşı üstünlük sağlandı. İsyanın önde isimleri bir bir yakalandı. Şeyh Said ise 15 Nisan 1925 günü Varto'da Carpuh Köprüsü'nde yakalandı.
Ayaklanmada rol oynadığı iddia edilen Kürt Teali Cemiyeti lideri Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı Diyarbakır'a getirildi. Burada yapılan yargılama sonucunda 27 Mayıs 1925'de Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı idam edildi.
28 Haziran'da Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi'ne çıkan Şeyh Said ve ayaklanmanın önde isimlerinden 47 kişi hakkında ölüm cezası verildi. Cezalar hemen ertesi gün uygulandı.
yine birileri dini bahane ederek iyi şeylerin önüne taş koyuyor, kendisinin veya kendisini de kandıran birilerinin çıkarlarına hizmet ediyor, ne zaman değişecek bu sistem, ne zaman dinin kişisel, devletin toplumsal bir kavram olduğu algılanacak