Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sonucu açığa çıkan açık hava tapınakları ve kült ile ilgili olduğu düşünülen yapılardan sonra, yerleşik yaşama geçmeye başlamış ilk topluluklar bu buluntuların daha batısında bulunmaya başlar. Bu yerleşim yerleri arasında en bilindiklerinden olan Aşıklı Höyük, bu yazımızın ana konusunu oluşturmaktadır.
İlk Koruma Duvarı Ortaya Çıkıyor
Aksaray ilinin 25 km uzağında
bulunan, Kızılkaya Köyü sınırları içerisindeki Aşıklı Höyük’te bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında 3 tabaka gün
ışığına çıkartılmıştır. İkinci kültür tabakası ise en çok buluntu veren ve en
geniş alanı kaplayan tabakadır. Bu tabakada mimari küçük avlular ve dar
geçitler ile birbirinden ayrılan mahallelerde yapılan yerleşimlerden ibaretti.
Evler ise dışarıdaki duvarları taştan olacak şekilde yapılmıştı. Bunun nedeni
de henüz bir sur duvarının bulunmadığı bu evrede, mahallenin dışına gelen ev
duvarlarının taştan yapılması ile bir nevi savunma duvarı işlevi görmesidir.
Ancak bu savunma duvarı henüz kendilerini diğer insanlardan korumak için
yaptıkları bir şey değildir. Zira savaşlardan bu dönemde henüz söz etmek mümkün
değildir. Bu korunma iç güdüsü daha çok vahşi hayvanlardan dolayı ileri
gelmektedir. Evlerin iç taraflarındaki duvarlar ise diğer yerleşim yerlerinde
olduğu gibi kerpiçten yapılmaktaydı.
Bu
evler temel kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla 2 ya da 3 bölmeden oluşan
dikdörtgen ya da yamuk planlı yapılardı. Evlerin girişleri ise damlarındaki
açıklıktan sağlanıyordu. Bu durum gene vahşi hayvanların evlerin içine
girmesini önlemek adına alınmış bir önlemdi. Evdeki odalar arasındaki geçiş ise
duvarlarda bırakılan kapı deliklerinden sağlanıyordu. Bu duvarlar da 2 veya 3
kat sıva ile sınavırdı.
İnsanları Birleştirici Bir Unsur: Ateş
Bu
odaların birinde ise dörtgen planlı büyük bir ocak bulunurdu. Ateş insalığın
onu keşfettiği ilk dönemlerden itibaren birleştirici bir unsur olarak karşımıza
çıktığından, ocağın bulunduğu bu odalar aile fertlerinin toplandığı ve gününün büyük
bir bölümünü geçirdiği oda olarak düşünür. Ocak hem yemek pişirmeye hem de evi
ısıtmaya yarayan oldukça önemli bir araçtı o dönemde. Evlerinde iki ocak
bulunan ailelerin ise büyük bir zenginliğe sahip olduğu düşünülür.
Höyüğün
güneybatısında bulunan duvarları kırmızı boya ile kaplanmış, ebat olarak diğer yapılardan daha büyük olan
bir yapı grubu bulunur. Bu yapıların tapınak yapısı olduğu düşünülür. Çünkü bu
yapıların tabanlarının altında hoker (bir nevi cenin) pozisyonunda gömülmüş
insan cesetleri ile bu cesetlerin yanına bırakılan mezar hediyeleri bulunur. Bu
hediyeler arasında taşlardan ya da bakırdan yapılmış kolyeler ve yüzükler
bulunurdu.
Ä°nsan
iskeletlerinde yapılan incelemeler ve kullandıkları aletlerin çeşitliliğine
bakıldığında bu höyükte yaşayan insanların henüz koyun ve keçi eti ile
beslendiğini gösterir. Tarım ise çok küçük alanlarda buğday ve arpa üretiminden
ibaretti. Kullandıkları aletlerin büyük bir çoğunluğu bölgede oldukça kolay ve
sıklıkla bulunan volkanik camdan yani obsidyenden yaptıkları görülür.