Arkeoloji
ile uğraşanların veya ilgilenenlerin sıklıkla duyduğu bir terimdir höyük. Peki nedir bu höyük? İşte bu
yazımızda bu sorunuzun yanıtını vermeye çalışacağız.
Höyük,
kelime anlamı olarak tepe kent
anlamına gelir. Önceki yazılarımızda da anlattığımız gibi, insanlar neolitik
dönemde yani yeni taş çağı döneminde mağaralardan çıkıp yerleşik hayata
geçtiler. Su kaynaklarının yakınlarına kurulan bu yerleşimlerde insanlar
genellikle kerpiçten yaptıkları evlerde ikamet ediyorlardı. Dolayısıyla bu
evlerin bulunduğu kültür katmanlarının zamanla üst üste yığılması sonucu bu
yerleşim yerleri büyük bir tepe görünümü kazanırdı. Bu durumu biraz daha açalım
isterseniz.
İnsanların
yerleşmeye başladığı dönemlerde, su kaynakları yer yüzünde oldukça az bir alanı
kaplıyordu. Doğal olarak insanlar yerleşmek için ırmak ya da dere kenarlarını
seçerlerdi. Bu sayede hem temiz içme suyu ihtiyacı karşılanır hem de tarıma
uygun araziler bu su kaynaklarının yanında olurdu. Ayrıca sulama da bu sayede
kolaylaşırdı. Bu tür nedenlerden kurdukları yerleşmeler zamanla deprem, yangın,
salgın hastalık gibi nedenlerden dolayı yıkılmasından sonra insanlar bu alanı
terk edip başka bir yere yerleşmek yerine, yıkılan evleri ve yıkıntıları
kaldırmadan bu alanı düzleyerek, düzledikleri alanın üstüne tekrardan
evler yaparak yerleşim kuruyorlardı. Bu yeni yerleşim de yangın, deprem gibi
doğal afetlerden zarar gördüğünde gene bu yıkıntılar düzlenir ve aynı yerde bir
baÅŸka yerleÅŸim daha kurulurdu.
Bu
işlem defalarca yapılır ve bu nedenle de zamanla yerleşim yeri bir tepe
görünümünü alırdı. 30 Metreyi geçtikten sonra arabaların inip çıkması ve
yerleşim alanının daralması gibi nedenlerden insanlar o zaman orayı terk ederek
başka bir yerde yerleşim kurarlardı. Bahsi geçen höyüklerin çapları 100 metre
ile 500 metre arasında değişmektedir.
Höyükleri
tespit etmek eğitimli bir göz için oldukça kolaydır. Su kaynaklarının bulunduğu
ovalar genellikle uçsuz bucaksız bir düzlükten ibaretken, insanın gözüne sanki
buraya ait değilmiş gibi bir izlenim yaratan 25 – 40 metre yüksekliğindeki
tepeler yüksek bir ihtimalle höyüktür. Eğer yakınında su kaynağı varsa, ya da
eski kurumuş dere yatağı gibi eskiden faaliyet gösteren su kaynakları varsa
buranın höyük olma ihtimali %100’e yakındır.
Höyükler
ile tümülüsleri ( bir tür anıt mezar, mezar odasının üstüne yaklaşık 30 – 50 metre
taşıma toprak yığılarak oluşturulurdu. Antik dönem yazılarımızda ayrıntılarıyla
anlatacağız.) birbirinden ayırmak oldukça kolaydır. Tümülüsler bir kerede taşıma
toprak ile yığılarak oluştuğundan daha piramidal ve yapay bir görünüm
sergilerken höyükler binlerce yıl içerisinde doğal olarak oluştuğundan daha
yassı bir görünüm sergiler.
Ayrıca
höyüklerin üzerinde yetişen bitki faunasında da çeşitli değişimler görülür.
Humus yönünden olduça zengin topraklardan oluşan höyüklerde yetişen bitkiler,
höyük dışındaki alanlarda yetişen bitkilerden daha farklı bir renk tonunda
serpilirler. Bundan başka bazı bitki türleri toprağın altında ne tür
kalıntıların olduğu konusunda da arkeologlara bilgi verir. Ancak bu tarz
bilgiler oldukça spesifik olduğundan yazmaya gerek duymuyorum.
Kısaca
höyükler, yıkılan kültür katmanlarının üst üste gelmesi ile oluşan
tepeciklerdir. Höyüklerde kazı yapmanın en güzel yanı, kazı sırasında bu kültür
katmanlarının ayrıldığını görebilmektir. Stratigrafi
dediğimiz ve kültür katları adı verilen bu durum sayesinde höyükler, kültür
katmanlarına bölünerek hangi toprak derinliğinde hangi tarihe ait buluntuların
bulunduğunu rahatlıkla anlayabiliriz.