Edmund Husserl tarafından
geliştirilen ve bir kavram olarak Hegel tarafından kullanılan fenomenoloji, bireylerin
dünyayı ve kendi gerçekliklerinin nasıl yorumlandığıyla ilgilenir. Husserl,
olguların temeline inerek insan bilincinin önemi üzerinde durur. Fenomenolojik
sosyolojinin önemli ismi Schutz da bireylerin yalnız kendilerine özgü olan
bilinçleri üzerinde durmuş, bu bilincin ötesine geçebilecek seviyede bir
genellemeye gitmenin gerekliliÄŸinden bahsetmiÅŸtir. Fenomenoloji, pozitivizmi
eleştirerek insan eylemlerinin açıklanmasının mümkün olmadığını savunur.
Bilincin ötesinde de fiziksel nesneler vardır fakat insanlar ancak bunları
duyularıyla algılayabilir ve böylelikle de özü hakkında kesin bilgiye sahip
olamaz. Toplumsal gerçeklik de bu şekilde insanların yorumlarından oluşur. Bu
nedenle sahip olduğumuz inançları, bilgiyi, deneyimleri bir kenara bırakmak
gereklidir. Gerçekleştirilen bu süreç paranteze
alma veya fenomenolojik indirgeme
olarak adlandırılır.
Fenomenoloji ve sosyoloji arasında
bağ kurup fenomenolojik sosyoloji yaklaşımını geliştiren Alfred Schutz,
Husserl’ın görüşlerini topluma, bireylerin günlük yaşamlarına ve deneyimlerine
uyarlamıştır fakat her bireyin kendine özgü deneyimleri değil
genelleştirilebilen bilgi üzerinde durur. Bireylerin fenomenler üzerine
deneyimlerinin geneli ise toplumsal ve kültüreldir. Bu nedenle yaşam dünyası
bir teoriyle değil gündelik yaşamda olduğu gibi tasvir edilmeye çalışılır.
Schutz, özneler arasılık kavramından
bahseder. Bu kavramı bir olgunun birden fazla özne tarafından bireye ve özneye
ilişkin deneyimlendiği bir durum olarak açıklar. Her birey dünyayı kendine özgü
bir şekilde tecrübe eder ancak bunlar diğer bireylerle yapılan etkileşimlerle
paylaşılır. Bu nedenle toplumsal dünya, gündelik yaşam özneler arasıdır.
Özneler arasılık; sağduyu, tipleştirme ve bakış açılarının karşılılıklığıyla
sağlanır. Sağduyu bilgisi,
bireylerin yaÅŸayarak ve toplumsallaÅŸarak edindikleri ortak bir bilgidir. Bu
bilgi sayesinde bireyler tecrübe ettiklerini sınıflandırarak organize eder.
SaÄŸduyu bilgisi, tipleÅŸtirmeyle
oluşur. Bireyler toplumsal dünyada deneyimledikleri aynı türden nesneleri veya
varlıkları bir özellikte toplamaya çalışarak gruplandırır ve bu sürece
tipleştirme denir. Böylelikle çevremizdeki nesne ve olaylar düzenlidir, onlara
yabancılık çekmeyiz. Tipleştirmeyi bireysel olarak değil bireyler arası
paylaşarak yapabiliriz. Bakış açılarının
karşılıklılığı ise tipleştirme ve sağduyu bilgisi sayesinde oluşur, biz
dünyayı nasıl algılıyorsak diğer insanların da aynı şekilde algıladığını
varsayar. Çünkü sağduyu bilgisi toplumsaldır ve özneler arası olduğu için diğerlerinin
de aynı tipleştirmeyi yapıp dünyayı aynı şekilde algıladığı ve bakış açılarının
karşılıklı olduğu düşünülür. Örneğin sağduyu bilgisiyle kıyafet ve
ayakkabılarla yüzmeye gidilmeyeceğini bilinir. Denizde veya havuzda bu şekilde
yüzen biri görüldüğünde durum yadırganır, diğerlerinin de aynı şekilde
yadırgayacağı düşünülür yani bakış açılarının karşılıklı olduğuna inanılır.
Fenomenolojiye yapılan başlıca
eleştiriler, toplumun geniş kapsamlı ve bir bütün olarak çözümlemesinin
yapılmaması üzerinedir. Ayrıca varsayımları hesaba katmadan nesnel bir
çözümleme yapılamayacağını öne sürmesi yapılacak bilimsel açıklamaların
öznellikten kurtulamayacağı anlamına geldiği için bir çelişkiye düşmektedir.
Fenomenologlar, nesnel olmasa da toplumda var olanlar üzerine ayrıntılı ve
geçerli çözümlemeler yaptıklarını söyleyerek bu eleştirilere cevap vermişler çalışmalarının
nitelikli ve geçerli olduğunu savunmuşlardır.